بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

İman

İman: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'in vahiy vasıtasıyla Allah Teâlâ'dan getirdiği ve bildirdiği temel inanç ve yapmak olarak namazın farz olduğuna, terk olarak zinanın haram olduğuna inanmak gibi tüm amellerin hak ve gerçek olduğunu kalben tasdik etmek, dil ile ikrâr etmektir.[27/s.218]

İman, güven almak manasında olan اَمْن «emn» kelimesinden müştaktır. Bu itibarla اِيمَانٌ بِاللّٰهِ = Allah'a iman'ın manasının birinci sûreti, şekten ve şübheden ârî bir yekîn = kesin kabul ile Zât-ı Şerîfi'nin Varlığı'nın kabul edilmesidir.
İkinci sûreti, O Zat tarafından gelen bütün haberlerin, kizbe yani yalana aslâ ihtimal taşımadığına hüküm edilmesidir. Ve tereddüdsüz yani şübheden ârî, emrlerinin imtisâlinin, yasaklarının ictinâbının boyna alınmasıdır = iltizamdır, yani imanın kendisine farz olmaklığının şuurunda olunmasıdır.
Üçüncüsü, yine kalbinde, şuurunda tereddüdsüz inandığı, hüküm ettiği ve tasdik ettiği için de, Allah Teâlâ'dan güvenin alınmasının sûretidir, yani söz­leşmesidir. [27/s.208]

İman, kendisi, hidayet ve ikrâr olmak üze­re iki kısımdır. Hidayet, Allah Teâlâ'nın fiili olduğu, yani iman, Allah Teâlâ'nın armağanı olduğu cihetiyle mahluk değildir. Amma ikrar, kulun fiili olduğundan, kul gibi mahluktur, sonradan yaratılandır. .[27/s.218]

İman dört kısımdır:
a-Tabiî iman; bu meleklerin imanıdır,
b-Makbul iman; bu mü'minlerin imanıdır,
c-Merdud iman; münafıkın imanıdır,
d-Mevkûf iman; kafirin imanıdır.
Seyyid Şerif gibi bazı ulemâ, iman-ı mahfuz, evliyânın imanı; iman-ı masum, enbiyâ ve rasullerin imanı diye iki mertebe daha eklemişlerdir. [27/s.219]

Öz cevher itibariyle iman bölünmez bir bütün(dür)[27/s.220]

İman, zâtı itibariyle ziyade ve eksik olmaz. Allah Teâlâ onu asıl öz cevheriyle korur. [27/s.220]

İmam Eş'arî'nin, “İman, çoğalmayı = kuvvetlen­meyi, azalmayı = zaiflemeyi kabul eder.” demesi, kulun kisbini nazar-ı itibare almasındandır. Tasdikten bahsetmedi. İmam Mâturîdî ise, tasdîki ele aldı: “Noksan olmaz = eksilmez.” sözünü hakîkî mana­sında kullandı. İttifakla beynamazın imanıyla namaz kılanın imanı bir değildir. [27/s.220]


Lüğatte “İman: Güven almak, güven vermek.” manasında olunca lüğat manasına nazaran, “Rasûlullâh'ın iyiden iyiye cüzleriyle talim ettiği iman: Kesin kararla bir insanın: “İmanın altı, İslamın beş esası hak ve gerçektir, inandım.” demesiyle Allah ve O'nun Rasûlü'ne güven vermesi, Peygamber'in dili üzere Allah ve O'nun Rasûlü'nden güven alması ve
اَلمُؤْمِنُ مَنْ اَمِنَهُ النَّاسُ عَلَى دِمَائِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ “Gerçek Mü'min, kanları ve malları üzerinde halkın kendisine güvendiği kimsedir.” hadîs-i şerîfinin hükmünce halkın nezdinde dahi güvenilir olması.” demektir. 

            اَلاِيمَانُ مَعْرِفَةٌ بِالقَلْبِ وَاِقْرَارٌ بِاللِّسَانِ وَعَمَلٌ بِالاَرْكَانِ “İman, kalble bilmek = hak ve gerçektir diye hükmetmek, dille ikrar etmek, dînî esaslarla amel etmektir.” diye hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere “Istılâhî ve şer'î manasına nazaran Peygamber'in ashabına öğrettiği iman: Cibrîl vasıtasıyla Peygamber'in Allah Teâlâ Cânibi'nden getirmiş olduğu dînî hükümlerin hak ve gerçek olduğunu kalben tasdik, dille dahi ikrar etmek.” diye tanıtılmaktadır.

“Tasdik, müsbet bir şeyin, kalben kesin kararla hak ve gerçek olduğuna hükmetmektir.” [12/s.18-19]

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, ashabın öğrenmesi için imanı, oluşturan cüzleriyle tarif ederek:

            اَلاِيْمَانُ اَنْ تُؤْمِنَ بِاللّٰهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَاليَوْمِ
الاٰخِرِ وَتُؤْمِنَ بِالقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ “Tanıttığım İman, Allah'a, meleklerine, kitablarına, rasullerine, ahiret gününe, bir de kaderin hayrına ve şerrine inanmandır.” diye buyurdu. [12/s.20]