Vücud, Varlık
Müslüman sufilere göre bütün mevcudatın = mahlukların vücudları hakiki vücud değil, bilakis birinci Vücud’un nurunun aksinin aksidir. Mesela nurlar, nurları yaratan Zat-ı Aktes Teala’nın tek nurunun aksidir. Aksi olan nurlar, kadim ve ezeli ilminde yani “A’yan-ı Sabite” de vücudu muayyen olan mümkün mahiyetlerin = maddelerin suretiyle suretlenmektedir. Çünkü kadim olan Vücud’un nuru ilk kez ilmi suretlerin yani “A’yan-ı Sabite” nin üzerine aksetti. İkinci kez aksedilen akis, imkanla vasıflanan mahiyetlerin üzerinde yani enerji olarak akislendi. Üçüncü kez hikmet-i İlahiye’nin gereğince ve irade ve kudretinin bağlanması hasebiyle belli vakitte belli yerlerde akislenen nurani enerjiler yahud ışıklar, “Ayn” yani mülk ve madde aleminde oluşan mevcudat olarak akislenir. Var görülen ve “Ayn” yani mülk ve madde alemine verilen vücud, maddenin ötesindeki enerjilere eğirti verilen vücutlardan birer birer eğirtidirler.
İşte böyle olunca, nurların akisleri olan vücud, bir cismin üzerine devam ettiği müddetçe, o cismin sahibi var görülüp “Ayn” yani mülk ve madde aleminde baki kalır. Aksi halde akseden nurların kesilmesiyle cisimler fesholur, hatta madde kendi suretinden sıyrılır ve orada “……..” “Bütünüyle dönüşler O’nadır” Er-Ra’d Suresi ayet 36 ve “…….” “Hepsi bize dönmek halindedirler” El-Enbiya’ Suresi ayet 93 mealindeki ayet-i kerimelerin sırrı zahir olur. Ve sırrın zuhuru anında da kainata nisbet edilen vücudlar zeval bulur. (28/s.411)