Şer'i Hükümlerde Mürtedliğe Sebeb Olabilecek Fiiller
En-Nisa' suresi 59 ve 60'ıncı ayetlerinde şöyle buyrulmuştur.
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan emr sahiblerine de itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e döndürün; eğer Allah ve ahiret gününe inanıyorsanız. Bu hem hayrlı, hem netice itibarıyle daha güzeldir. Sana indirilene=Kur'an-ı Kerim'e de, Senden evvel indirilmiş olan kitablara da her halde iman ettiklerini boş yere iddia edenlere bir bakmadın mı ki, -onu inkar etmeleriyle emrolundukları halde- yine tağutun huzurunda muhakeme olunmalarını isterler. Şeytan da onları bir daha dönmeyecekleri kadar uzak bir sapkınlıkla büsbütün saptırmak ister."
Bu ayet-i kerime de birkaç söz vardır:
1-İtaattir. İtaat, ihtiyari olarak boyun eğmektir. Buna mecaz olarak "tapmak" da denilir. Yani zünnarın bağlanması, hakiki küfür değil küfrün alameti olduğu gibi, bazı büyük günahlar da, küfür olmadığı halde küfürle isimlendirilir. Nitekim "Mü'mine sövmek fısk, öldürmek küfürdür." hadisinde olduğu gibi.
Şeriati inkar hafife almak, alaya almak olmaksızın Allah Teala'dan başkasına boyun eğmek de bu kabildendir. Çünkü Ehli Sünnet velCemaatin ittifakıyla, amel imanın cüz'ünden değil kemal şartlarındandır.
Allah Teala'dan başkasına itaatle birlikte, şeriati inkar yahud kifayetsiz görmek yahud hafife almak yahud alaya almak yahud şeriatten olmayanı şeriatte saymak var ise, bu takdirde itaat küfür olur.
"...Ey Rabb'imiz, gerçek biz liderlerimize ve büyüklerimize boyun eğdik de, bizi yoldan=imandan saptırdılar" mealindeki El-Ahzab suresi 67'nci ayette kasdedilen itaat de bu kabildendir.
Binaenaleyh bu suretle boyun eğmek, hakiki küfürdür. Nitekim bu kaideye mebni ulema, Allah Teala'nın şeriatinden başkasını, kominizm, kapitalizm gibi rejimleri kabul etmek ve hükmü kafirlere vermenin, fiili küfür olduğunda ittifak ettiler. Ahkam-ul-Murteddi fi-ş-Şeriat-il-İslamiyye adlı eserin müellifi Nu'man Abdurrezzak es-Samirai bu hususta bazı izahatlar yazmıştır.
a) Müslümanım diyen hükümdarın şeriati icra etmemesi, küfrün alameti,
b)Hükmüm Allah'ın hükmüdür demek yahud inkarını ilan etmek, küfrün kendisi olduğu için, ümmet ittifakla demiştir ki:
Hakimiyeti Allah Teala'dan başkasına vermek, asla caiz değildir. Şahidlikte olduğu gibi, hüküm vermekte de hükümdar veya hakim'in şartı; İslam, büluğ, akıl, hürriyet, sakat olmamak, şer'i bir cezayı hak etmemektir. Bunlar hükmün kemal şartı değil cüz'i şartlardır. Kemal şartı ise, adalet, iffet, sünnet ve yollarını bilmek, örfe vakıf olmak ve önceki hükümdarların hükmünü bilmektir.
Birinci itibarla, itaat, mecazen; ikinci itibare göre, hakiki şirk sayılmaktadır.
Allah Teala Al-i İmran suresinin 64'üncü ayetinde "De ki: "Ey kitablılar = yahudiler, hristiyanlar, hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi ve adil bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim. Ve O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım. Ve Allah'ı bırakıp birbirimizi rabbler edinmeyelim." Buna rağmen eğer yine yüz çevirirlerse o halde deyin ki: Şahid olun, biz muhakkak müslümanlarız." buyurmuştur.
Malum olduğu üzere bu ayet-i kerimede iki itaat beyan buyrulmuştur.
Birincisi, iman hususunda şirkten sakınmak şartıyla Allah Teala'nın emirlerine inanmak ve O'na ibadet etmektir. " Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim. Ve O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım." buyruldu. Buna ameli Tevhid denilir. Tevhid bahsinde bu hususta izahlar geçmiştir.
İkincisi, Allah Teala'ya isyan olabilecek yerlerde, insan cinsinden kimisinin idaresi altına girip boyun eğmesidir. Buradaki meselemiz, bu şıkka aiddir. Bu da "Ve Allah'ı bırakıp birbirimizi rabbler edinmeyelim." emriyle yasaklandı. İşte Allah Teala'dan başkasının hakimiyeti altına girmek, Tevhidi bozarsa hakiki küfür; bozmazsa mecazi küfürdür.
Küfrün mecazi olabilmesi için, hükmü Allah'tan başkasına vermemek, şeriatini yetersiz görmemek, emr ve yasakları hafife almamak, emr ve yasakları tatbik edenlerle alay etmemek ve inkar etmemek olmak üzere beş şartı vardır. Bunların birinin ihlali halinde, hakiki küfür tahakkuk eder. Binaenaleyh ma'siyette boyun eğmek hakiki küfür olabilir, ki Adi bin Hatem'in hadisinde ve Et-Tevbe suresi 31'inci ayette beyan edilmiştir.
2-Her iki küfürden yahud her iki şirkten sakınmak için, dini olsun dünyevi olsun; hükmü Kur'an'a, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine döndürmek meselesidir. Allah Teala'ya isyan olabilecek yerde, hiçbir mahluka itaat yani boyun eğmek yoktur. Çünkü hükmü, O'ndan başkasına döndürmek, bazan Tevhidi, bazan da taat ve ibadeti bozar. Bunun için Allah Teala "Eğer bir şey hakkında çekişirseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e döndürün; eğer Allah ve ahiret gününe inanıyorsanız. " buyurmuştur. Allah Teala ve O'nun Rasulü'ne hükmün döndürülmesinin iki sureti vardır:
Ya hükmü ayet ve hadisin açık lafzına döndürmektir; yahud da ayet ve hadisin lafzında açık olarak beyan olmamış hükmü, kıyas ve benzer yollarla yine ayet ve hadisin lafzına döndürmektir. Buna inanmak ve tatbik etmek, imanın; inanıpta tatbik etmemek küfrün alametidir. Bunu da Allah Teala "Yahudiler Allah'ı bırakıp bilginlerini, hristiyanlarda ruhbanlarını ve Meryem oğlu İsa'yı rabbler edindiler.." mealindeki Et-Tevbe suresinin 31'inci ayetinde buyurdu. Buradaki sebeb olan alamet yani hükmü değiştirmek, inkar olan hakiki küfrün yerinde kaim olmuştur.
Ümmetin ittifakıyla, Kur'an ve sünnette kat'i suretle helal olan bir şeyi haram inanmak; yahud haram olan bir şeyi helal inanmak küfürdür. Çünkü bu şeriati değiştirmektir; ki "rabbler edindiler" demekle ifade olundu. Nitekim Tirmizi, Sa'lebi ve daha başkalarının tahric ettikleri bir hadiste Adi bin Hatem söyle demiştir: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gittiğimde, boynumda altından bir haç vardı.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Adi, şu putu kendinden at" buyurdu; ve akabinde yukarıdaki ayet-i kerimeyi tilavet etti. Bunun üzerine ben de: "Hristiyanlar ve yahudiler, bilginlerine tapmadılar" dedim. Akabinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Onlar Allah Teala'nın helal kıldığı şeyi haram sayıyorlar; binaenaleyh onu harama çeviriyorlardı. Allah'ın haram kıldığı şeyleri helal sayıyorlar; binaenaleyh onu helale çeviriyorlardı, değil mi?" diye sordu; ben de:
"Evet." dedim;
"Bu onlara ibadetleridir" buyurdu.
Ashabdan Huzeyfe radıyallahu anh, yukarıdaki ayetin hükmünden sorulunca aynı cevabı vermiştir.
Unutmayalım ki "feyuharrimunehu" ve "feyessitehillunehu" 'daki taz'if ve "sin" harfi istihale manasını tazmin etmektedir. Bundan dolayı "çeviriyorlardı" diye tecrüme ettik. İşte istihlal-i ma'siyet dediğimiz budur. Nitekim dilimizde de bir kimseye ifratla boyun eğdiği ve teslim olduğu takdirde : "Filana tapıyor" denilir. Bu takdirde yukarıdaki ayet ve hadiste, hem teşbih ve hem istiare vardır. Büsbütün Kur'an ve hadislerin hükümlerini ortadan kaldırmak ve hakimiyeti bir reise, bir alime, bir topluma vermek; irtikab-ı masiyet değil, istihlal-i ma'siyet olduğundan hakiki küfürdür. Fakat hakimiyeti Allah'tan başkasına vermeksizin bir kısmını icra etmek, bir kısmını ihmal etmek, irtikab-ı masiyettir.Eğer irtikab-ı masiyet de, kıyas, inkar ve hafife almak olmaksızın ise büyük günahtır; mecazen küfür ve şirkle isimlendirilir. Aksi takdirde sebeb fiilin yerine kaim olduğundan, hükmi küfürdür ve buna şirk denilir.
Nitekim farz oluşuna inanmaksızın gösteriş için abdestsiz namaz kılmak, hakiki şirktir, imanı bozar. Buna nifak denilir. Fakat farz oluşuna inanan bir kimsenin yine gösteriş için abdestli olarak ve ta'dil-i erkan üzere namaz kılması, riyadır; kılmış olduğu namazının aslı olan farzı değil, farzın sevabını yani ameli iptal eder. İşte buna küçük şirk denildiği gibi, Allah Teala'nın şeriatine inanmak şartıyla tatbik edilmemesi, mecazen küfür ve şirk sayılmıştır.
Allah'ın hükmünü icra etmemek, birinci itibarla istihlal-i masiyet yani nifak, hakiki küfür, hakiki şirk; ikinci itibarla mecazi nifak, mecazi şirk, mecazi küfürdür. Birincisine istihlal-i masiyet, ikincisine irtikab-ı masiyet denilir.
Bundan dolayı "Kayıdsız şartsız hakimiyet halkındır" diye inanmak küfürdür.