Küçük alâmet olarak da şu iki hadîs-i şerîfle yetinelim:
1-Aleyhissalâtu vesselâm, ehli bid'atin, dinde yahudi ve nasrânîlere –bugünkü deyimle Ğarb âlemine–, devlet işlerinde ise Fârise –bugünkü ifadeyle sosyalist, komünist bölgelerine– uymalarıyla kelerin deliği arasındaki teşbîhin vechini düşündü; ve ümmetini, teşbîhin en beliğ vechiyle bid'atlerden ve dînine muhalif olan tüm meslek ve meslekçilerden sakındırarak,
Hâkim ve Bezzâr'ın tahric ettikleri İbnu Abbâs radıyallahu anhumâ'dan gelen bir hadîs-i şerîfte:
لَتَتَّبِعُنَّ سَنَنَ مَنْ قَبْلَكُمْ شِبْرًا بِشِبْرٍ وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ حَتَّى لَوْ سَلَكُوا جُحْرَ ضَبٍّ لَسَلَكْتُمُوهُ وَحَتَّى لَوْ اَنَّ اَحَدَهُمْ جَامَعَ امْرَاَتَهُ بِالطَّرِيقِ لَفَعَلْتُمُوهُ
H.30: “Andolsun hakîkaten siz kendilerinizden öncekilerin örf, âdet, giyim ve kuşamlarına arşın arşın, karış karış,uyacaksınız.
Nihayet onlardan biri kelerin deliğini yol edinmiş olsa, siz de o yolu yol edineceksiniz.
Ve hatta onlardan biri, yolun ortasında alenen karısıyla temasta bulunsa, siz de aynısını yaparsınız.” buyurdu.
Ancak «ona sülûk edersiniz» demekle «onda sülûk etmeyin» demek istedi. Bundan böyle «lâm» ile «nûn» ile te'kid etti ve umum ümmete mesaj verdi.
2-Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, ümmetine,
a-Ulemânın şânına ihtimam ve fazlasıyla kendilerine saygı göstermenin mühimsenmesinden,
b-Ulemâ zevatın nimet olma ehemmiyetinden,
c-Kendilerine hizmetin ve sohbetin pek gerekli olmaklığı ve kadir ve kıymetlerinin vakar ve saygıyla bilinmesinden,
d-Ulemânın varlığının nimet olduğundan,
e-Nimetin kadrinin bilinmemesinin, nimetin zevaline sebeb olacağından haber vermesiyle ümmetini, cahil kimseleri reis edinmekten, aynı zamanda dîni bilmeyen kimseleri şeyh, âlim, lider tanımaktan sakındırdı ve
Buhârî, Müslim ve İmam Beğavî'nin tahric ettikleri, Abdullah bin Amr bin el-Âs'tan gelen bir hadîs-i şerîfte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu
اِنَّ اللّٰهَ لاَ يَقْبِضُ العِلْمَ انْتِزَاعًا
يَنْتَزِعُهُ مِنَ النَّاسِ وَلٰكِنْ يَقْبِضُ العِلْمَ بِقَبْضِ العُلَمَاءِ حَتَّى اِذَا لَمْ يُبْقِ عَالِمًا اتَّخَذَ النَّاسُ رُؤوسًا جُهَّالاً فَسُئِلُوا فَاَفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ فَضَلُّوا وَاَضَلُّوا
H.31: “Gerçekte Allah Teâlâ insanların göğsünden sıyıracak bir sıyırmakla ilmi geriye almaz; ancak ulemâyı kabzetmekle ilmi kabzeder = geriye alır.
Nihayet âlim bir kimseyi bırakmadığı zaman halk cahilleri tutup başlar edinirler;
akabinde dinden sorulurlar; o cahil reisler de bilgisiz indî görüşlerle fetva verirler; saparlar ve saptırırlar.”
Yahud meali şöyledir: “Gerçekte Allah Teâlâ ilmi insanların göğsünden büsbütün alıp sıyırmaz da, bilakis göğüslerden sıyrılacak ilmi, bazı bölgelerinin âlimlerini kabzetmesiyle alır = sıyırır.”
Sonra hadîs-i şerîfte söz konusu olan ilim, dînî ilimler, mesela ilm-i usûl = tashîh-i itikad ilmi ve ilm-i usûl-u fıkıh, ilm-i tefsîr, ilm-i hadîs, ilm-i fıkıh, ilm-i tasavvuf ve bu ilimler kendisiyle tanınıp bilinen sarf, lüğat, nahuv, belağat ve levazımları olan şer'î ilimlerdir.