بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Allah’a bey’at

Kunut Duası, İslam cemaatinin topluca Allah’a bey’at etmeleri demektir.
“Biz Mü’minler sadece Sen’den yardım dileriz….. azabından korkarız.” Diye Allah’la bey’at yani sözleşmeleri üzerine sebat eden topluma Allah Subhanehu ve Teala yardımını tahsis eder.
………….. “Topluca Allah’ı unutup; Allah’ın da onları kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın..” (El-Haşr Suresi ayet 19) diye ayet-i kerimede buyrulduğu üzere “Biz Mü’minler sadece Sen’den yardım dileriz…….. azabından korkarız” deyip, namazdan sonra verdiği sözü unutan kimseleri, Allah Teala da belalarıyla başbaşa bırakır. Küfre sebeb olsun, olmasın, sözleşmeye muhalefet, nifaktan bir çukurdur. ( 20/s.454)

Hanefiler, her vitir namazının üçüncü rek’atinde rüku’dan önce Tekbir getirip, rükua varmaksızın Kunut Duası’nı okumaktadırlar. Binaenaleyh Kunut diye adlandırılan bu dua, bir nev’i kul ile Allah arasında mübayaa = sözleşmedir. Namazda Rabb’imize ne söz verdiğimizin şuurunda olmamız lazımdır. Mesela “Biz Mü’minler sadece Sen’den yardım dileriz; bütün günahlarımızı mağfiret etmen Sen’den isteriz; bize gösterdiğin doğru yolda bizi yürütmeni ve onda sebat vermeni Sen’den isteriz; Zatın’a, isim ve sıfatlarına inaıyoruz; günahlarımızdan San’a dönüyoruz; güvenerek San’a dayanıyoruz; her hayrlı vasıflarla Sen’i övüyoruz; San’a şükrediyoruz; nankörlük etmeyiz” demekle, kendimizle Rabb’imizin arasındaki muahedeyi yani sözleşmeyi itiraf ediyoruz. Namazın içinde bu ifadeyi itiraf ettiğimiz halde namazımızın haricinde tevbeyi, imanı, tevekkülü, hamd-u senayı, şükrü, cemaatle namaz kılmayı unutmamalıyız. Unutuyorsaak, Kunut okumakta yalan etmiş oluruz. Ve dolayısıyla Allah Azze ve Celle: “Ey kulum! Ban’a böyle söz verdiğin halde namazın haricinde Mü’min kardeşinle çekişiyorsun, sevmiyorsun, düşmanlık ve kin besliyorsun” demez mi? … Çünkü bu ifadeyle Rabb’imize teslimimizi, sevgimizi, rızasını taleb edişimizi, bizi hidayeti erdirmesini dilediğimizi itiraf etmiş oluruz. Bütün bunlar iki şeyi gerektirir: Birincisi, yine aynı duada: “San’a karşı isyan edip, yalan uydurup Sen’i bırakan kimseleri terk ediyoruz = bırakıyoruz” deyişimizdir. Binaenaleyh fısk ve fasıkları, küfür ve kafirleri bırakmadığımız ve onları sevdiğimiz, onlara müsamaha gösterişimizden ibaret fiilimizle, vitir namazında itiraf ettiğimiz imanın icabı olarak: “San’a karşı isyan edip, yalan uydurup Sen’i bırakan kimseleri terk ediyoruz = bırakıyoruz” ifademizi tekzib etmiş oluruz. Şuur içinde ne dediğimizi, Rabb’imize ne söz verdiğimizi ve sonradan ne yaptığımızı düşünmeliyiz.

İkincisi, özellikle “Rahmetini umarız; azbından korkarız” dediğimiz zamanda Rabb’imiz Teala ve Tekaddes Hazretleri, kalbimizi, ruhumuzu ve bütün duygularımızı kontrol edip bildiği ve içimizde muhalefeti gördüğü, fiilimizi murakabe ettiği zamanda “Cidden Ben’den korkmuyorsun, kafir ve fasıklardan korkuyorsun” demez mi? Bu itibarla Ekabir dediler ki: “Bir Mü’minin kalbinde Allah korkusu, sırrında Allah sevgisi olursa, Muvahhid; ğayrın korkusu ve sevgisi ğalebe çalarsa müşriktir.” (20/s.255)