(17) Alîm Ol'dur ki İlmine erişmez kimsenin aklı
İhâta eylemişdir cümle bu eşyâyı İlmullah
Alîm O'dur ki İlmine kimsenin aklı erişmez. Allah Teâlâ'nın ilmi her şeyi kuşatmıştır. Alîm, «bilici» demektir, ki sıfatı, ilimdir. Böylece,
(18) Mürid Ol'dur Dileyicidir ve her şey üzre kâdirdir
Ne kim diler olur peydâ alâ vefkı Murâdillah
Müriddir = Dileyicidir. Ve her şey üzere kâdirdir. Artık Kendisi neyi dilerse, O'nun muradına muvafık olarak peyda = var olmuş olur.
Yani mahluk, bir şey yapmak istediği zaman teferruatını düşünür, parçalarını bulur, yapacağını programlar, karar verir, fiilen çalışır, ondan sonra istediği masnûu, mesela saati, sobayı ortaya çıkarır.
Allah Teâlâ'nın yaratması böyle değil; sadece, var etmek murad ettiği şeye iradesini = dileğini bağlamasıyla şey, mesela atom, zerre, kürre, iradenin, o şeyin yapılışını bağladığı zamanda yahud tayin ettiği zamanda var olur.
İmam Eş'arî: “Dileğinden sonra «Kün» = «Var ol» demesiyle olur.” dedi.
İş böyle olunca, gerek sanatçıyı ve gerekse sanatçının sanat fiilini, masnûu = yaptığı şeyi, vasıtalı vasıtasız Allah yaratır. İnsanı da, insanın yapageldiği şeyleri de Allah yapar. Bunu dile getirerek ve maddeyi ve insanı fâil bilen feylesofları reddetmek maksadıyla Şeyh İbrahim Hakkı rahimehullah:
(19) «Cemî’i hayr-u şerri Ol diler takdîr-u halk eyler
Velî hayrı sever ancak ki sevmez şerleri Allah» dedi.
Bütün hayrları, şerleri Kendisi diler; tesbit eder; yaratır. Allah Teâlâ, kulunun ancak hayrlı işlerini sever; şer işlerini yine kuluna yaratır, ama sevmez.
(20) Basîr Ol'dur hakîkatde ki hep eşyâya nâzırdır
Velî gözden münezzehdir Basardır min Sıfâtillah
Basîr = Görücü O'dur ki gerçekte her şeyi kontrol altına alıp bakar. Lâkin göz gibi alet, edevat'tan münezzehtir. Basar yani görmek, Allah'ın sıfatlarındandır.
(21) Semîi' Ol'dur işidir her âvâzı sır ile cehrî
Münezzehdir kulaktan Ol sıfattır A'nda Sem'ullah
Semîi' = işitici O'dur, ki gizli ve aşikar her avazı işitir. Kulaktan münezzehtir, ancak Semi' = işitmek Allah Teâlâ'nın sıfatıdır.
(22) Mütekellimdir Ol ammâ berîdir dilden ağızdan
Hurûf-u lafzu savt ile değil vasf-ı Kelâmullah
Allah Teâlâ, Mütekellim = Konuşucu'dur. Amma dil ve ağızdan beridir. Kelâmullah = Allah'ın konuşma sıfatı, ses, harf ve lafızla değildir.
Allah Teâlâ'ya, görmek, işitmek sıfatlarının isnadı sahihtir. Ancak Allah Teâlâ'nın Zât'ı, mahlûkunun zâtına benzemediği gibi, görmesi ve işitmesi gibi sıfatları da benzemez.
(23) Subûtiyye sıfâtı kim ne aynıdır ne ğayridir
Kadîmu dâim-u Zâtı’yla kâimdir Sıfâtullah
Allah Teâlâ'nın subûtiye sıfatları, ne Kendisi ne de başkasıdır; ezelîdir, dâimîdir, Zâtı'yla kâimdir.
Maddeciler, kuşla uçuşu, yani maddeyle hareketi birbirinden fark etmeyerek, dediler ki: Hareket kendisi maddedir; veya aksi... Mu'tezile meşrebinde olanlar, felsefecilerin bu çılgınına girerek, Allah Teâlâ'nın sıfatlarının, "Kendisi" olduğunu söylediler. Şeyh İbrahim Hakkı Hazretleri rahimehullah, işte bu görüşü reddediyor. Çünkü bu görüş, muattıle mezhebindekilerin görüşüdür.
Ehli Sünnet vel'Cemaat dediler ki: Allah Teâlâ'nın sıfatları, ğayri değildir, yani Zâtı'ndan ayrılmaz; terzilik sanatı terziden ayrılmadığı gibi... Aynı değildir, yani Zât'ın Kendisi değil, Zâtı'ndan başkasıdır. Nitekim uçuş, kuştan başkasıdır. Kuş ve uçuş misaldir; Allah Teâlâ benzersizdir, daha âlîdir.
«Âmentü Billâhi» dediğimizde yahud «Lâ ilâhe illallah» dediğimizde en az, icmâlî yani izahsız olarak Allah Teâlâ'nın hakkında müsbet yani evvelden zikretmiş olduğumuz on dört sıfatı bilmek vâcibdir.
Buraya kadar anlattığımız ilim, yani bilgi, köle olsun, hür olsun, kadın olsun, erkek olsun, «Lâ ilâhe illallah» diyen her âkil ve bâliğ kimseye farz-ı ayndır.