بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

ALLAH TEÂLÂ'NIN Ma'neviyye Sıfatları

  SIFAT-I MA'NEVİYYE


Allah Teâlâ'nın Zâtî olan subûtî sıfatları; İlim, İrade, Hayat, Kudret, Halk, Basar, Semi' ve Kelam olmak üzere sekizdir.

Bu sekiz sıfata aynı zamanda «sıfat-ı meânî» de denilir. Bu masdar olan sekiz sıfatların ayrıca müştakları, yani sayılan sıfatlardan ayrılma­yan sekiz «sıfat-ı ma'neviyye» daha vardır. İşte onu beyan ederek bize Şeyh İbrahim Hakkı kendisi öğ­retiyor:


    (17)  Alîm Ol'dur ki İlmine erişmez kimsenin aklı

             İhâta eylemişdir cümle bu eşyâyı İlmullah

Alîm O'dur ki İlmine kimsenin aklı erişmez. Allah Te­âlâ'nın ilmi her şeyi kuşatmıştır. Alîm, «bilici» demektir, ki sıfatı, ilimdir. Böylece,

 

  (18) Mürid Ol'dur Dileyicidir ve her şey üzre kâdirdir

          Ne kim diler olur peydâ alâ vefkı Murâdillah

Müriddir = Dileyicidir. Ve her şey üzere kâdirdir. Ar­tık Kendisi neyi dilerse, O'nun muradına muvafık olarak peyda = var olmuş olur.

       Yani mahluk, bir şey yapmak istediği zaman te­ferruatını düşünür, parçalarını bulur, yapacağını prog­ramlar, karar verir, fiilen çalışır, ondan sonra istediği masnûu, mesela saati, sobayı ortaya çıkarır.

       Allah Teâlâ'nın yaratması böyle değil; sadece, var etmek murad ettiği şeye iradesini = dileğini bağ­lamasıyla şey, mesela atom, zerre, kürre, iradenin, o şeyin yapılışını bağladığı zamanda yahud tayin ettiği zamanda var olur.

      İmam Eş'arî: “Dileğinden sonra «Kün» = «Var ol» demesiyle olur.” dedi.

      İş böyle olunca, gerek sanatçıyı ve gerekse sanatçının sanat fiilini, masnûu = yaptığı şeyi, vasıtalı vasıtasız Allah yaratır. İnsanı da, insanın yapageldiği şeyleri de Allah yapar. Bunu dile getirerek ve maddeyi ve insanı fâil bilen feylesofları reddetmek maksadıyla Şeyh İbrahim Hakkı rahimehullah:

  (19) «Cemî’i hayr-u şerri Ol diler takdîr-u halk eyler

           Velî hayrı sever ancak ki sevmez şerleri Allah» dedi.

Bütün hayrları, şerleri Kendisi diler; tesbit eder; ya­ratır. Allah Teâlâ, kulunun ancak hayrlı işlerini sever; şer işlerini yine kuluna yaratır, ama sevmez.

       Yani dilemek ayrı, sevmek ayrıdır. Allah Teâlâ, kulunun işlediği hayr ve şerri diler. Hayr işleme­sinden hoşnut ve razı olur; mükafatlandırır. Şer işle­rini de, yine diler ama ondan razı olmaz. Dolayısıyla dilerse afuv eder, dilerse cezalandırır.

     Doğrusu, Allah Teâlâ'nın ilmi, iradesi, kudreti, daha yücedir ama, rüzgar ve denizin dalgası olsa, kulun azması ve dileği, karar verdiği, yapmak iste­diği, yapmaklığı, doğrusu fiili, gemi gibidir.

        Rüzgar ve dalgaların isteğine muvafakat gös­termekten başka gemi aslâ bir yerden diğer bir yere varamaz. İşte feylesoflar, bazı kelamcılar, rüzgar ve denizin dalgası mesâbesinde olan Allah'ın iradesine irade-i külliyye, kulun istek ve arzusuna da irade-i cüz'iyye ismini verdiler. Elbette kül, cüz'e hâkimdir; cüz, küle hâkim olamaz.

 

   (20) Basîr Ol'dur hakîkatde ki hep eşyâya nâzırdır

          Velî gözden münezzehdir Basardır min Sıfâtillah

Basîr = Görücü O'dur ki gerçekte her şeyi kontrol altına alıp bakar. Lâkin göz gibi alet, edevat'tan mü­nezzehtir. Basar yani görmek, Allah'ın sıfatlarından­dır.

 (21) Semîi' Ol'dur işidir her âvâzı sır ile cehrî

         Münezzehdir kulaktan Ol sıfattır A'nda Sem'ullah

Semîi' = işitici O'dur, ki gizli ve aşikar her avazı işitir. Kulaktan münezzehtir, ancak Semi' = işitmek Allah Teâlâ'nın sıfatıdır.

    (22) Mütekellimdir Ol ammâ berîdir dilden ağızdan

           Hurûf-u lafzu savt ile değil vasf-ı Kelâmullah

Allah Teâlâ, Mütekellim = Konuşucu'dur. Amma dil ve ağızdan beridir. Kelâmullah = Allah'ın konuşma sıfatı, ses, harf ve lafızla değildir.

            Allah Teâlâ'ya, görmek, işitmek sıfatlarının isna­dı sahihtir. Ancak Allah Teâlâ'nın Zât'ı, mahlûkunun zâtına benzemediği gibi, görmesi ve işitmesi gibi sı­fatları da benzemez.



         (23) Subûtiyye sıfâtı kim ne aynıdır ne ğayridir

                Kadîmu dâim-u Zâtı’yla kâimdir Sıfâtullah

Allah Teâlâ'nın subûtiye sıfatları, ne Kendisi ne de başkasıdır; ezelîdir, dâimîdir, Zâtı'yla kâimdir.

 

     Maddeciler, kuşla uçuşu, yani maddeyle hareketi birbirinden fark etmeyerek, dediler ki: Hareket kendisi maddedir; veya aksi... Mu'tezile meşrebinde olanlar, felsefecilerin bu çılgınına girerek, Allah Te­âlâ'nın sıfatlarının, "Kendisi" olduğunu söylediler. Şeyh İbrahim Hakkı Hazretleri rahimehullah, işte bu görüşü reddediyor. Çünkü bu görüş, muattıle mezhebindekilerin görüşüdür.

     Ehli Sünnet vel'Cemaat dediler ki: Allah Teâlâ'nın sıfatları, ğayri değildir, yani Zâtı'ndan ayrılmaz; terzilik sanatı terziden ayrılmadığı gibi... Aynı değil­dir, yani Zât'ın Kendisi değil, Zâtı'ndan başkasıdır. Nitekim uçuş, kuştan başkasıdır. Kuş ve uçuş misaldir; Allah Teâlâ benzersizdir, daha âlîdir.

       «Âmentü Billâhi» dediğimizde yahud «Lâ ilâhe illallah» dediğimizde en az, icmâlî yani izahsız olarak Allah Teâlâ'nın hakkında müsbet yani evvelden zikretmiş olduğumuz on dört sıfatı bilmek vâcibdir.

            Buraya kadar anlattığımız ilim, yani bilgi, köle olsun, hür olsun, kadın olsun, erkek olsun, «Lâ ilâhe illallah» diyen her âkil ve bâliğ kimseye farz-ı ayndır.