El- Bakara 172
Allah Teâlâ insanın bedenini topraktan yaratmıştır. Her şey aslıyla beslendiği gibi insanın bedenini de besleyecek topraktır. Zira Adetullah öyle olagelmiştir. Insanı topraktan yaratmış, rızkını da aynı toprak içerisinde tayin ve takdir etmiştir. Nitekim ".Ve Allah yerde rızkları tesbit ve tayin etmiştir..." [Fussilet 10] mealindeki ayet-i kerime bu manayı tasrih etmektedir. Demek insanı besleyecek ve toprakta gizli olan rızk iki kısımdır:
a-Insanın bedeni daimi bir değişmede. Bu değişmeyle bedeninden büyük bir kemiyet cüzleri kaybolmaktadır. Kemiği ve etinden kaybolan cüzler ancak topraktan çıkan mahsullerden midesine ulaşmakla bedenin sûretini muhafaza eder. Bu, Allah'ın bir kanunudur. Beden kaybetmiş olduğu cüzlerini topraktan aldığı gıdadan tekrar kazanıyor. Işte bu devr-i daim, hayat ve hareketinin devamına yani ruhun beden heykelinde sûretlenmesi, şekillenmesi ve görünmesine sebeb olur. Cenáb-ı Hakk hikmetiyle dünya hayatını, özellikle nefs-i nâtikanın yaşamasını bu sebebe bağlamıştır. Sonra nefs-i nâtıkaya rızk peşine koşmayı, almayı ve bilmeyi de ilham etmiştir. Bu ilhamla her canlı rızkını alır. Aldığı rızkla çoğu azottan terkiblenmiş gıdalar, bedeninden yok olan cüzler miktarında tekrar iade olunur. Demek insanın bedeni var ve sabit görülüp sübutsuz bir varlıktır.
b-Bedenin hayatı, hareketlerinden ayrıca bir de hararete sahibdir. Beden içinde birçok çeşitli hararetler bulunur. En çoğu karbon maddesi bulunan gıdalar bu harareti söndürür. Binaenaleyh harareti söndürecek ve mutad haline iade edecek mikdarda bedenin gıdalanması lazımdır. Bu gıda rızkla ifade olunur. Allah Teâlâ insana bu gıdanın -ifrat ve tefritten arî olmak şartıyla- helalden ve temizden talebini farz kılmıştır. Her yimi dört saatte insanın cismi takrîben kırk dirhem azot, yüz dirhem karbona muhtacdır. Allah Teâlâ insanın ihtiyacını giderecek bu iki türlü maddeden mürekkeb rızkı, helal ve temiz olan nebat ve hayvanda yaratmıştır. İnsanın bedenine hiç zarar vermeyen hayvan ve nebattan nzkın teminini emretmiştir. Allah rızkı tayin ve temin ettiği için O'nun helal olarak belirttiğinden başkasına göz dikmek, ona el uzatmak oburluk, hırs, aç gözlülük ve haddi aşmaktan ibarettir. İnsan mevcud gücüyle, kendi aklı ve iradesiyle azot ve karbon gibi unsurların bedene ne kadar alınacağını yahud ne mikdar yiyeceğini, hatta ne mikdar bulacağını bilemez. Bu hususta bu meseleye lazım olabilecek ilmin en bilgini, en az bir bilgiyle sezer, idrak eder. Nitekim
"...Zaten size az bir bilgiden başka verilmemiştir." (El-İsrâ' 85] ve
"Ancak biz her şeyi muayyen bir mikdarla yarattık." (E-Kamer 49) mealindeki ayet-i kerîmeler, insanın buradaki acizliğini ve Yüce Kudretin hükmünü ortaya koymuş, beyan etmiştir. Binaenaleyh insanı yaratan Allah, insanın dünya ve ahiret ihtiyacını, rızkını tayin etmiştir; ona helal ismini vermiştir. Sonra ona "Helal ve temizden rızkını ara." diye emretmiştir. Bedenin, ruhun, aklın ve kalbin dengesini bozacak zararlıların, hayatı bertaraf edecek yemek ve içmenin ismini haram koymuştur. İnsanın da haramdan helale sığınması farz kılınmıştır.
"Ey iman edenler! Size rızk olarak verdiğimiz şeylerin (zat ve maddesinde, sıfat ve manasında) en temiz olanlarından yiyin. Ve Allah'a şükredin. Eğer gerçek O'nu bir bilip O'na ibadet ediyorsanız." (El- Bakara 172] buyrulan ayet-i kerîmede buraya kadar açıkladığımız mana izah olunmaktadır.[7/s.208]