بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

HADİS:41_Amellerin en üstünü

            وَلاَ تَكَونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسَاهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُوٜلٰٗئِكَ
هُمُ الفَاسِقُونَ
“Kendileri Allah'ı unuttukları, bu se­beble Allah'ın da nefs ve ruhlarını kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâ­sıkların = kâfirlerin ta kendileridir.”
ayetinin hükmünce zamanına yetiştiği son Peygamber Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve kendisine inen Kur'ân'ın hükümlerine teslim olmayan, İlâhî sevgiyi bulamaz, vicdanı uyanmaz; vicdanı uyanmayınca Rabb'inin rızasını kazanamaz, bilakis Rabb'inin ğazabına uğrar, kendi nefsini sever, nefsinin heva ve hevesinin peşine düşer, koşar; binnetice kayadan kayaya çarpılır; bu sebeble firar eden kafir ve müşrik kul, kaytaran fâsık ve âsî kul oluverir; derken ruhunun derin merkezinde gizlenen Ma'­bûd'unun sevgisi, suyun içindeki çakmak taşının ateşi gibi gizli kalır.

Kişi huzursuzluktan içkiye, kumara, şuna, buna sığınır; neyi kimi severse ona tapar; kimden neyden korkarsa ona tapar.

Anneyi, babayı, evladı, altını, gümüşü yani parayı, çevreyi, malı, mülkü tabiatiyle sev­mesine rağmen, Mü'min ve Müslüman zat,

وَالَّذِينَ اٰمَنُوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ “...İman eden zevatlar,
Allah'ı daha fazla severler...”

buyrulan ayetin şehadeti üzere iradesiyle Allah Teâlâ'yı, Peygamberi'ni ve dînini daha fazla sever ve is­lamı, ihsanı, zikri, ibadeti ve dua etmesi nis­betinde Allah Teâlâ'yı sevdiği için de O'nun Habîbi'ni, Habîbi'ni sevdiği için de ashabını, Ehli Beytini sever, onların ardınca gidenlere uyar; sonra Allah için her Müslümanı sever;

ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الاِيمَانِ مَنْ كَانَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَحَبَّ اِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا وَمَنْ اَحَبَّ عَبْدًا لاَ يُحِبُّهُ اِلاَّ لِلّٰهِ ومَنْ يَكْرَهُ اَنْ يَعُودَ فِى الكُفْرِ بَعْدَ اَنْ اَنْقَذَهُ اللّٰهُ مِنْهُ كَمَا يَكْرَهُ اَنْ يُلْقَى فِى النَّارِ

H.41: “Kendisinde üç haslet bulunan kimse, onlar sebebiyle imanın tatlılığını bulur:

(1)Allah ve O'nun Rasûlü, kendisine başkalarından daha sevgili olan kimsedir.

(2)Bir kulu severse Allah için olmaktan başkasıyla onu sevmeyen kimsedir.

(3)Allah onu küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten –ateşe atılmasından tiksindiği gibi– tiksinen kimsedir.”
diye hadîs-i şerîf­te buyrulduğu üzere imanının ve Ma'bûd'unun sevgisini vicdanıyla müşâhede eder = görür gi­bi hisseder.

            مَنْ اَعْطَى لِلّٰهِ وَمَنَعَ لِلّٰهِ وَاَحَبَّ لِلّٰهِ وَاَبْغَضَ لِلّٰهِ وَاَنْكَحَ لِلّٰهِ
فَقَدِ اسْتَكْمَلَ الاِيمَانَ
Dünya namına neseb, bedel, ivaz, ğaraz = amaç olmaksızın sadece “Kim verdiği zaman Allah'ın rızasını kazanmak için verirse, vermediği zaman Allah'ın rızasını kazanmak için vermezse, sevdiği zaman Allah'ı sevdiği için severse, kızdığı zaman Allah'ın rızasını kazanmak için kızarsa, evlendiği zaman Allah helal kıldığı ve evlad edinmek için evlenirse, şübhesiz imanını kemâle erdirmiştir demektir.” ve:اَفْضَلُ الاَعْمَالِ اَلحُبُّ فِى اللّٰهِ وَالبُغْضُ فِى اللّٰهِ Kalbî olarak Amellerin en üstünü, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”
diye hadîs-i şerîflerde buyruldu­ğu üzere Allah için seven, Allah için buğzeden, şek, şübhe, isyan ve fısktan kurtulur; Rabb'inin rızasını kazanır, ibadetinin semeresini bulur.