PEYGAMBER
Peygamber, Allah Teala’nın kendisini seçkin ve mahlukuna haber vermesi için yarattığı, sonra kendisine vasıtalı vasıtasız vahiy gönderdiği, yol gösteren üstün insandır.
Aynı zamanda her insan, çevresinin, muhitinin, içinde yaşamış olduğu ailesinin, ana babasının, örf adetlerin kelepçesinden kurtulamaz. Ne kadar büyük feylesof olursa olsun, bilim adamı olursa olsun, nihayet sayılan kelepçelerle kelepçelenmiş olur. İşte Allah Teala peygamberleri bu kelepçeden kurtarmış olduğu halde yaratır.
Demek Adem ve İsa aleyhisselam müstesna olmak üzere biyoloji kaidelerinin dahilinde peygamberler doğuşta sair beşerden farklı olarak yani hiçbir şeyden müteessir olmaksızın kamil doğarlar. Kamil olmaları Allah tarafından bağıştır. Amma sair insanların keml bulması, çalışıp kazanmasıyladır.
İmam Ûşî diyor ki:
وَخَتْمُ الرُّسْلِ بِالصَّدْرِ اْلمُعَلَّـى * نَــبِــىٌّ هَـاشِـمِـىُّ ذُو جَــمَــالِ
“Rasullerin sonuncusu, Sadr-ul-muallâ Nebî'dir ki, Hâşim oğullarından Cemal sahibidir. İçinde yaşamış olduğumuz âlemde son, ruh âleminde ilk, âlî ve yüce rasuldür.”
İmam Ûşî, Sadr-ul-muallâ demekle, şu hadîs-i şerîflere işaret etmektedir: Nitekim Hâkim'in tahric ettiği, Meyseret-ul-Fahr adlı sahabenin sahih hadîsinde Meysere radıyallahu anhu diyor ki:
Ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den: “Ne zamandan beri Nebîsin?” diye sordum; bana:كُنْتُ نَبِيّاً وَاٰدَمُ بَيْنَ المَاءِ وَالطِّينِ “Âdem henüz su ile toprak arasında iken Ben nebî idim.” buyurdu.
Yine Hâkim'in tahric ettiği, Ebû Hureyre'den gelen sahih hadîsinde: “Senin nübüvvetin ne zaman gerçekleşti?” denildi; bunun üzerine: بَيْنَ خَلْقِ اٰدَمَ وَنَفْخِ الرُوحِ فِيهِ “Henüz Âdem yaratılışıyla kendisine ruhun üfürülmesi arasında iken.” buyurdu.
Yani “Âdem'in ruhundan önce nebîliğim gerçekleşti.” demektir.
Ayrıca ibnu Hibban'ın ve daha birçok hadis imamlarının tahric ettikleri İrbad bin Sâriye'den gelen sahih hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:اِنِّى عِنْدَ اللّٰهِ مَكْتُوبٌ بخَاتَمِ النَّبِيِّينَ وَاِنَّ اٰدَمَ لَمُنْجَدِلٌ فِى طِينَتِهِ “Ben Allah Azze ve Celle'nin nezdinde nebîlerin sonuncusu olarak yazılmakta iken henüz Âdem çamurunda dolaşmakta idi...”
İmam Ûşî, bu deyişiyle, ayrıca İnşirah Sûresi'nin ayetlerine de işaret eder.
Hatm-ur-rusul demekle de, Peygamberimiz'den sonra hiçbir nebî ve rasûlün gelmeyeceğine hükmeder. Evet, nebîlerin gelişini mümkün görenler, İslam dairesinin haricindedirler.
اِمَـامُ الْاَنْبِـيَـاءِ بِلاَ اخْتِلاَفٍ * وَ تَاجُ اْلاَصْفِيَاءِ بِلاَ اخْتِلاَلِ
“İhtilafsız olarak O, nebîlerin imamıdır. İnsanların hülâsâsı ve zübdesidir. Sâfî kullarının da tâcıdır. Bunda hiç şübhe yoktur.”
Bu beytte “el-asfiyâ” kelimesinin iki manası vardır:
Birincisi, beşerî ve nefsânî arzulardan temizlenmiş, kemâlâta ermiş, hâlis ve salih insanlardır; Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem bunların sertâcıdır. Binaenaleyh Ehli Sünnetin ittifakıyla, nebîler ve rasuller, velîlerden üstündürler.
İkinci manası, seçkin olan nebîler ve en üstün derecede ünsiyet makamında Allah Teâlâ'nın seçtiği hal ve makâmâtın sahiblerinden seçilmektir. Bu takdirde asfiyâ, hem rûhen özleştirilmiş, hem de Allah tarafından tac gibi seçilmiş manasındadır.
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ise, seçilenlerden de seçilmiştir. Onun için asfiyânın tâcı diye tâbir etti. Binaenaleyh nübüvvet, risâlet makamı kesbî değil, sadece vehbîdir. Nebîler, kullar tarafından değil, Allah Teâlâ tarafından edeblendirilmiş olurlar. Kâmil doğarlar, ekmel yetişirler, örf, âdet, çevre, aile tesiri altına girmezler. Onun için onlara iman farz oldu.