2- Tevbe niyeti ile gusletmek. Aynı abdestte olan yalvarışı gusülde de tekrarlar.
Ma’sum-u Rabbani kudduse sirruhuma-l-aline şöyle buyurur: İnsan hangi aza ile hangi günah işlediğini bilip durur, gusül ve tevbe abdestinde mürid yalvarır:
“Ya Rabb’i, ben zahiri azalarımı kirden yıkadım. Sen de azalarımın batınını günahtan yıka.”
Fakat bu yalvarış birinci veya ikinci azanın yıkanmasından sonra yapılır. Nitekim Şafi mezhebine göre mücerred tevbeyi niyet etmek birinci ve ikinci yıkanmasında olursa abdest ve guslü bozar.
Elbisesini giyerken de: “Ya Rabb’i, ben zahiri avretimi örttüğüm gibi Sen de batıni avretimi setretmekle günahlarımı mağfiretinle gizle” diye yalvarır.
Müntesib bunu yapmakla Cenab-ı Hakk’a var gücü ile yönelir. Rabb’im tevbe ile beni afuv etmiştir diye hüsn-ü zan eder.
Arapçası yazılacak ………….. “Ben kulumun zannı yanındayım ve Ben onun (zannıy)la onu mükafatlandırırım” mealindeki hadise binaen müntesib Rabb’ine hüsn-ü zan eder. Rabb’im Teala beni afuv etti diye O’na mukabil teşekkür olarak iki rekat namaz kılar.
3- İki rekat namaz kılmaktır. Tevbe, istihare, teşekkür namazı diye niyet edilir. Bu namazda birinci rekatında el-Kafirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak müstehabtır, güzeldir. Her namazda tadil-i erkan huşu’ şart olduğu gibi bunda da huzur-u kalb şarttır. Bazı meşayıh intisab biatinden evvel bu üç usulü emretmiştir. Pir-i Tahi’nin mensubları bu üç adabın dahi biatten sonra olmasını tavsiye etmiştir. Artık meşrebin şeyhi kendi müşahede ve görüşüne göre usulleri sıralar; bu hususta bir kınama yoktur.
4- Biat etmek esnasında cümle günahları göz önüne getirmekle dil ile ruhen ve kalben7-Feyz alması için mürid ölüm rabıtasına ve şeyhinin rabıtasına dönmekle, ………………………….“ Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin. Gerçek şu ki bu, hesaba çekilmenizden daha kolaydır.” mealindeki hadisle amel etmeye başlar.
Şimdi bir zat bizimle gönül birliği yapmak istediği takdirde yedi Fatiha yerine, bir Fatiha üç İhlas-ı Şerife’yi Şeyh Abdulkâdir Geylâni, Şah-ı Nâkşibend, İmam-ı Rabbâni, Şeyh Abdulğafur el-Abbasi el-Medeni ve Şeyh Abdulhak el-Abbasi el-Medeni’nin ruhuna ve tüm silsilenin meşayıhına bağışlar.
Sonra “Ya Şeyh Şeyh Abdulkâdir Geylâni, ya İmam-ı Rabbâni, ya Şeyh Abdulğafur, ya Şeyh Abdulhak! Ne olur bizi de yanınıza alın, evladlığa kabul edin.” diye tek tek yalvarır. Bundan sonra tek bir Fatiha’yı Şeyh Abdulğafur’un halifelerinden hangisine bağlı ise bağlı olduğu şeyhin ruhuna bağışlar ve ayrıca ondan da kabul olunmasını istirhamda bulunur.
8-Şeyhinin rabıtasını yapar. Sonra bu amelin hepsini tevbe ettiği gecede yaptıktan sonra, sağ yani üstü yatar. Sabahın güneşi doğuncaya kadar da konuşmaz.
Bu, sekiz adab diye tarif olunur. Feyz almanın imkanı Fatiha ve rabıtaya bağlıdır. Bu vazife her yirmi dört saatte bir kere yapılır, ancak gusül yalnız biat tazelendiği gecelerde yapılır.
Kesin inanç üzere teslim, ihlas ve muhabbet gibi faydalı hiçbir şey yoktur. Feyz ve nisbet şeyhin kemalatı nisbetinde gelmez, bilakis müridin teslim, ihlas ve yakıni üzere gelir. Mürid kesin inanç ve samimiyetinden faydalanır. Bunun için hadis-i şerifte:
“Ancak Ben ümmetimin hakkında yakinlerinin zayıflığından korkarım.” ; diğer bir hadis-i şerifte:
“Eğer kardeşim İsâ, üzerinde bulunmuş olduğu yakinden daha güzel bir yakine sahib olsaydı, havada yürür ve suyun üzerinde namaz kılacaktı.” buyrulmuştur. Binaenaleyh mesela Şeyh Abdulkâdir Geylani'nin bunca keramet göstermesi, yakininin sağlam olmasındandır. Onun için bunca kemalata ermiştir. Binaenaleyh intisab eden salik, kesin olarak kemalatın şeyhinden kendisine geldiğine inandığı nisbette yükselir ve inancının zayıfliği nisbetinde de düşer, yuvarlanır. Allah Teâlâ bundan korusun. Şeyh Ebu Abdullah el-Entaki diyor ki: «Yakinin en azı kalbe ulaştığı vakitte kalbe nuru doldurur, bütün şübheleri nefyeder. Bu sayeden kalb hem şükredici olur, hem de Allah'tan korkar. Hadis-i şerifte:
“Allah Azze ve Celle'yi gazaba getirmekle bir kimsenin rızasını kazanmaya çalışma. Allah Teâlâ'nın bir kimseye verdiği nimetinin fazlasıyla onu övme. Allah Teâlâ'nın sana bildirmediği bir şey üzere hiçbir kimseyi kınama = zemmetme. Çünkü muhakkak Allah Teâlâ’nın nimetini hiçbir hırslının hırsı sana sevk edemez. Ve istemeyenin isteksizliği senden onu çeviremez. Hakikaten Allah Teâlâ hüküm ve adaletiyle rahatlığı huzuru, rıza ve yakinde yaratmıştır; üzüntüyü kederlenmeyi de, öfkelenmek ve şübheye düşmekte yaratmıştır.” buyrulmuştur.
Rıza: Allah Azze ve Celle‘nin takdirini aleyhte olsun lehte olsun hoşlukla karşılamak;
yakin ise: nimet olsun nikmet olsun, izzet olsun zillet olsun, Allah Teala'dan başkasıyla meydana gelmeyeceğine inanmaktır.» Binaenaleyh mürid intisab etmesiyle feyz-i İlahiyye’nin şeyhi vasıtasıyla kendisine geldiğine inanarak ona sevgi besler ve ona ihlas üzere teslim olursa, muhakkak Allah Azze ve Celle kendisine rahatlığı, huzuru yaratır. İşte bu huzuru tahsil etmek için her an içerisinde kul ölümü hatırlamalıdır.
Arapçası yazılacak………………………..
“Allah 'a öyle ibadet et ki sanki sen O'nu görüyorsun. Ve kendini ölülerle beraber say. Mazlumun beddualarından sakın. Çünkü mazlumun duaları müstecabdır.” buyrulmuştur. Burada müntesib kendinin ölüm yatağında olduğunu şöyle tasavvur eder:
«İşte ben sekerattayım; Azrail gelmiş can almaya, şeytan da iman almak için hazırlanmış, kesinlikle şeyhimin ruhaniyeti imanımın kurtulması için hazir olmuştur. Ruh ve beden birbirinden ayrılıyor. Şeytan idrarını koymuş olduğu bardağı bana göstermekle anam, babam şeklinde kendini gösterip aldatmak için gayret gösterir. Benim şeyhim başımda oturmuş olduğu için Allah'ın izniyle şeytan muvaffak olamadı. Elhamdu Lillah, şeyhimin himmeti sayesinde kelime-i Tevhidle öldüm. -Ve burada şahadet kelimesini getirir.-
İşte beni soydular, teneşire götürdüler, yıkayıcı imam benim bedenimi yıkadı ve kefenle örttü. Biiznillah, şeyhimin himmeti ile Allah Teâlâ da tevbe suyu ile ruhumu yıkamış; şeyhimin himmetiyle kefenlenmiş. Cemaat beni namazgâha götürdü. İşte cenaze namazımı kıldılar; hepsine yalvarıyorum: Beni helal edin, bana dua edin. Cemaat beni götürdüler, kabir çukuruna koydular ve döndüler. Şimdi mal ve evlad dünyada kaldı, ehil ve iyal benden ayrıldılar; ben kaldım, amelim kaldı; salih amelden başka beni kurtaracak yoktur. Melekler soruya geldiler. “Rabb'in kim? Peygamber'in kim? İmamın ne? Kıblen ne?” Sorarlar.
Şeytan karşıda elini göğsüne vurup beni aldatmak için gayret gösterir.
Şeyhim orada da himmete hazır, bana dua eder, onun yardımı ile “Amentu"yu okumakla cevabımı veriyorum.» Ölüm rabıtasına başladığı andan itibaren buraya kadar ayrıca iki kaşları arasında hayalı bir göz yapar. O gözden kemâl-i dikkatle mürşidinin tarn iki gözü arasına ve alnına bakar.
Hace-i Ahrar'ın tarifi bu keyfiyetle olmuştur. Gavsımız da bazan böyle bazan da "Kalb gözüyle kemâl-i itina ile mürşidinin iki kaş arasına bakar. Allah'ın feyzinin mürşidin iki kaşi arasından su şeklinde kalbe gelişini tasavvur eder; kalbin üst kenarından bir delik aştığını düşünür. Müntesib, bu feyz-i İlahiyye kalbime geldiği için kalbim zikretmeye layık olur, diye hüsn-ü zanda bulunur. Bu rabıta her zaman yapılır. İkindi ve akşam namazından sonra devamlı, ramazan ayında ise akşam namazı yerine öğle namazının akabinde yapılır.” diye Efendimiz bize bu şekilde tarif ettiler.
Gavs kaddesallâhu esrârah-ul-aziz ilk biatin akabinde bu adabı bize öğretirken nefsimin tesirinde kaldım, “Kâmil şeyhin alâmeti nedir?” diye sordum. O da Şöyle buyurdu: «Kâmil şeyhin alâmeti; bir müridi İstanbul’da, bir müridi Tatvan'da, bir müridi İsfahan'da ve ayni anda sekeratta olsalar, üçünün başında hazır olmasıdır. Aksi takdirde şeyhliği terk etsin, Kokçero gibi milleti soysun; daha az günah kazanır.»
Netice-i meram şeyhin müridinin imanının kurtulmasına ve şeytanı ondan kovmasına muktedir olduğuna kesin inançla inanan bir kimse, yakini = kesin inancı zayıflamadığı müddetçe maksadına er geç kavuşur. Onun için huzuru tahsil edinceye kadar müntesib her boş vakitlerinde yukarıdaki keyfiyetle çalışmasını bırakmamalıdır. Bu çalışmakla beraber kemaliyle şeyhine ve mürebbisine teslim olmalıdır. Samimiyetle sevgi beslemelidir. (5/s.67-75)