İSLAM
İslam, inanılması şartıyla Allah Teâlâ'nın emrine teslim olmak demektir. Nitekim Muâviye bin Hayda'nın dedesi Muâviye radıyallâhu Teâlâ anhu Peygamber'e gelerek:
“Ya Rasûlallah, Rabb'imiz neyle Seni seçip bize göndermiştir?” Rasûlullah:
بِدِينِ الاِسْلاَمِ “Şirk, nifak, riyâ ve inkarın karışımından hâlis İslam Dîniyle Beni seçip gönderdi.”
Muâviye: “Allah Teâlâ'nın Cânibi'nden bize getirdiğin her türlü karışımdan hâlis İslam Dîninin şer'î hükümleri nelerdir?” diye sorunca Rasûlullah'ın:
اَنْ تَقُولَ اَسْلَمْتُ وَجْهِىَ لِلّٰهِ وَتَخَلَّيْتُ وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ وَتُؤْتِىَ الزَّكَاةَ وَكُلُّ مُسْلِمٍ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ مُحَرَّمٌ اَخَوَانِ نَصِيرَانِ لاَ يَقْبَلُ اللّٰهُ مِمَّنْ اَشْرَكَ بَعْدَ مَا اَسْلَمَ عَمَلاً حَتَّى يُفَارِقَ المُشْرِكِينَ
a-“Her türlü şirk ve şeriklerden boşalmış olduğum halde bütünümle Allah'a teslim oldum, dersin = inanırsın.
b-İhlas üzere ta'dîl-i erkanla beş vakit namazı dosdoğru kılarsın.
c-Zekatı müstehaklarına verirsin.
d-Her Müslümanın hürmeti her Müslümana vacibdir = gerekmektedir: Birbirine yardımcı iki kardeşlerdir.
e-Müslüman olduktan sonra müşriklerden tamamen ayrılıncaya kadar Allah'ın hiçbir ameli kabul etmeyeceğini bilmendir...” diye buyurduğu hadîs-i şerîfin ve:فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالعُرْوَةِ الوُثْقَى لاَ انْفِصَامَ لَهَا وَاللّٰهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ “...Artık kim tâğûtu inkar ederek bırakır ve Allah'a iman ederse, şübhesiz o kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitici, kemâliyle bilicidir.” buyrulan ayet-i kerîmenin hükmünce tâğûtun, şirk ve müşrikin, küfür ve kafirin terk edilmesi şartıyla İslam;
Allah Teâlâ'nın dînine inanarak teslim olmak, ihlas üzere ta'dîl-i erkanla namazı yerli yerinde kılmak, Dînin helalini helal, haramını haram saymak, her Mü'min kardeşinin malını, kanını, namusunu korumakla gerçekleşir.
Şu haldeلَيْسَ الاِيمَانُ بِالتَّحَلَّى وَلاَ بِالتَّمَنَّى وَلكِنْ مَا وَقَرَ فِى القَلْبِ وَصَدَّقَتْهُ الاَعْمَالُ “İman süslü görünmek, boş temennîlerde bulunmak değil; bilakis amelin doğruladığı iman, kalbde yerleşen tasdik ve güzel ahlak melekesi.” olunca,
a-Tâğûtun, şirk ve müşrikin, küfür ve kafirin, nifak ve münafıkın bırakılması,
b-Şehadet kelimesi getirilerek “Müslüman oldum” sözünün üzerine sebat edilmesi,
c-Zarûret-i Dîniyyeden birisinin inkar edilmemesi,
d-Kur'an ve hadîsin hükümlerinin, tâğut ve müşriklerin hükümleri üzerine tercih edilmesi olmak üzere İslamın dört şartını yerine getirmeksizin mücerred:اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ “Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasûlühu.” diye Şehadet Kelimesi'nin söylenilmesi,Tevhîde inanılmasına, İslam Dînine teslim olunmasına kâfi gelmez.
Kelime-i Şehadet'in manası ise: “Allah Teâlâ'dan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmadığına, kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederek şehadet ederim.”
Aynı zamanda mahluka Tevhîde inanmayı ve Tevhîdin gerektirdiği hükümleri öğretip bildiren “Muhammed'in de Allah'ın Kulu ve Rasûlü olduğuna, kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederek şehadet ederim.” demektir.
قَال اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ اِنَّنِى اَنَا اللّٰهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنَا فَاعْبُدُونِى مَنْ
جَائَنِى مِنْكُمْ بِشَهَادَةِ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ بِالاِخْلاَصِ دَخَلَ فِى حِصْنِى وَمَنْ دَخَلَ فِى حِصْنِى اَمِنَ مِنْ عَذَابِى
“Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
Gerçekte Ben Benim: İsmim Allah'tır: Ben'den başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur.
Ben'i Birleyip İsim ve Sıfatım'la tanıyın, ihlas üzere Ban'a ibadet edin: Yukarıdaki dört şartın itibarıyla Sizden kim, sadakat ve ihlasla “Allah'tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur.” demek şehadetiyle Ban'a gelirse, Ben'im kal'ama girmiştir; kim de kal'ama girmiş olursa, ebedî azabımdan emin olur.” buyrulan kudsî hadîs-i şerîfte Allah Teâlâ:اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ “Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasûlühu.” demek sûretiyle içtenlikle inanarak şehadet getirene güven vermiştir.
Hadîs-i şerîfte:مَنْ شَهِدَ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللّٰهِ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ النَّارَ “Kim, gerçekte azabından korkulan, Zâtı’yla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan Allah'tan başka hiçbir ilah = hakîkî ma'bûd ve mahbûb olmadığına ve hakîkaten Muhammed'in de Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet ederse, Allah kendisine ateşi haram kılar.” buyrulduğu üzere وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ “Ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasûlühu.” Yani: “Gerçekte Muhammed'in de O'nun Kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim = hak ve gerçek olduğuna hükmederim.” demeksizin Tevhîde inanmak sahîh olamaz. Aynı zamanda “Muhammed Allah'ın Rasûlü'dür, ama Arablara gönderilen peygamberdir.” diyerek risâletini bir kavme tahsîs edenin de Tevhîde imanı sahîh olmaz. Sevgi bağı kitabından
.........................................................................
Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek:
“Allah'ın yüzü hürmetiyle Senden sorarım: Rabb'imiz neyle Seni seçip bize göndermiştir?” Rasûlullah:
بِالاِسْلاَمِ “İslamla.” Adam:
“İslam nedir?” diye sorunca Rasûlullah'ın:
اَنْ تُسْلِمَ وَجْهَكَ لِلّٰهِ وَاَنْ تُخْلِىَ لَهُ نَفْسَكَ
“İslam, Allah Teâlâ'nın Varlığı'na, Birliği'ne içtenlikle inanarak bütün kıvılcımlarınla Allah'a teslim olman ve O’nun için kalbini küfür, şirk ve nifaktan boşaltmandır.” diye buyurduğu hadîs-i şerîfin hükmünce gerek namazın dışında ve gerekse namazın içinde şehadet kelimesini getirerek Tevhîde yani İslam Dînine inanan Muvahhid Mü'minin şehadeti; şirk ve müşriki, küfür ve kafiri, nifak ve münafıkı bırakmasını, İslam Dînine inancını bozacak söz ve hareketlerden sakınmasını, ihlas üzere ta'dîl-i erkanla namazı yerli yerinde kılmasını, her Mü'min kardeşinin malını, kanını, namusunu korumasını, helalini helal, haramını haram inanmasını gerektirir, yani farz kılar. Çünkü
وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ البُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ القَوْلَ وَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُ اُوٜلٰٗئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللّٰهُ وَاُوٜلٰٗئِكَ هُمْ اُوٜلُوا الاَلْبَابِ
“Habîbim! Tâğuttan ve tâğûta ibadet etmekten = şirk ve müşrikten uzaklaşarak Allah'a dönen Mü'min Muvahhid kullarımı müjdele: Binaenaleyh Kur'an ve hadîsin hükümlerini dinleyerek iyiden iyiye öğrenip en güzeline uyan Muvahhid kullarımı müjdele. Tâğutu ve tâğûta ibadet etmeyi bırakıp Allah'a dönen kimseler, Allah'ın kendilerini, gösterdiği doğru yolda yürüttüğü zevatların ta kendileridir. Ve onlar, her türlü karışımdan zihinleri saflaşan, sâlim akıl sahiblerinin ta kendileridir.” ayet-i kerîmesinin hükmünce:
a-Kalben Allah Teâlâ'nın Varlığı'na, Birliği'ne inanması, Muhammed'in de umum ins ve cinlere Peygamber olarak gönderilmesini tasdik etmesi,
b-Tasdik şartıyla Kelime-i Şehadeti söylemesi üzerinde sebat etmesi, yani küfre sebeb olacak söz ve hareketten sakınması,
c-Zarûret-i Dîniyyeden birisini inkar etmemesi,
d-Tâğutu, şirk ve müşriki bırakması,
e-Kur'an ve hadîsin hükümlerini, tâğut ve müşriklerin hükümleri üzerine tercih etmesi olmak üzere beş şartla şehadet kelimesini getirenin, ancak küfür, şirk ve nifaktan, Tevhîde yani İslam Dînine imanı; riya, gösteriş ve bozgunluğa uğramaktan, ameli, ibadeti arınıp sadeleşir ve parlayıp kabul dergâhına ulaşır.
Aksi takdirde sayılan Tevhîde inanmanın beş şartından birisi olmaksızınاَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ “Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasûlühu.” diye mücerred dille şehadet kelimesinin söylenilmesi, iman etmeye kâfi gelmez.
Yani Tevhîde inanmanın beş şartını yerine getirmeksizin: “Allah Teâlâ'dan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd olmadığına, kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederek şehadet ederim.” demenin iddiası iman etmeye kâfi gelmez.
Aynı zamanda, kalbî tasdik ve inkar olmadığı halde mücerred dille şehadet kelimesinin söylenilmesi nifak; kalbî inkarla küfür; Allah Teâlâ'nın sıfatlarından birinin mahluka, noksan sıfatlardan birinin Allah Teâlâ'ya nisbet edilmesi şirk; kalbî tasdîki bozacak söz ve hareketlerin irtidad olması sebebiyle; Tevhîde inanmayı ve Tevhîdin gerektirdiği hükümleri mahluka öğretip bildiren “Muhammed'in de Allah'ın Kulu ve Rasûlü olduğuna, kalbimle tasdik, dilimle ikrar ederek şehadet ederim.” diye iddia etmek yine Tevhîde yani İslam Dînine iman etmeye kâfi gelmez, demek istiyoruz. Sevgi bağı kitabından.....