MÜRİDİN GÜNLÜK VAZİFESİ
Ayrıca intisabdan sonra, günlük vird olarak;
bu kemterine gönül bağlayan kardeşlerim aşağıdaki istiâze, tesbih ve tehlilleri okumalıdırlar.
Yapamadıkları günün ertesinde kaza edebilirler.
İmkan nisbetinde, erkeklere şartım,
helal kazanç için alışverişte dürüstlük, sözde doğruluk, beş vakit ta'dîl-i erkan üzere titizlikle namaz kılmak,
aşağıdaki zikir ve vakit dualarına önem vermek, eserlerimi okumak ve neşretmek, izin verildiyse rabıtaya ehemmiyet vermektir.
Kadın kardeşlerime şartım,
şeriate göre örtünmek, ta'dîl-i erkan üzere titizlikle namaz kılmak, kocalarına itaat etmek ve eserlerimi okumaktır.
Her iki tâifeye de şartım,
yirmi beş istiğfardan sonra bir Fatiha ve üç İhlâs-ı Şerîfe'yi üstad ve meşâyıhının ruhlarına, özellikle Şeyh Abdulhakk, halifesi Şeyh Lütfullah ve Şeyh Muhammed Sadaka'nın ruhlarına bağışladıktan sonra gözler kapalı olduğu halde şu zikirleri yapmalarıdır.
Zikrinden sonra, “layıkıyla yapamadım” diye tekrar, beş veya yirmi beş kere اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ “Estağfirullah” demek gerekir ve gözler açılır.
1-Dil ve kalb birleştirilerek, normal şuur içerisinde oturulup kıbleye yönelindiği halde
Üç kere:
اَعُوذُ بِاللّٰهِ الْعَظِيمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَدِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ وَهَمْزِهِ وَنَفْخِهِ وَنَفْثِهِ
“Eûzu Billâh-il-Azîm ve bi Vechih-il-Kerîm ve Sultânih-il-Kadîm min-eş-şeytân-ir-racîm ve hemzihi ve nefhıhi ve nefsihi.” denilmelidir.
Yani: “Kovulmuş olan şeytandan, şeytanın boğazı sıkmasından, şişirmesinden = kibirliliği taslamayı ilkâ eden şeytanların şerrinden, yüce ve büyük olan Allah'a, kerîm olan Zâtı'na ve ezelî ve kadîm olan Kuvveti'ne = Ulûhiyet ve Rubûbiyet sıfatlarına ve Hâkimiyeti'ne sığınırım.” demektir.
2-Üç kere:
بِسْمِ اللّٰهِ الَّذِى لاَ يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَىْءٌ فِى اْلاَرْضِ وَلاَ فِى السَّمَاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Bismillâhillezî lâ yedurru measmihi şey'un fil'ardı ve lâ fissemâi ve Huv-es-Semîu-l-Alîm.” denilmelidir.
Yani: “Yerde ve gökte isminin okunması halinde hiçbir şey zarar vermeyen Allah Teâlâ'nın adıyla yaşıyorum, başlıyorum. Gerçekte O işitici ve bilicidir. Yalvarışlarımı işitir ve halimi bilir.” demektir. Yani ne için okunuyorsa, onu niyet etmek, zihinde hazır bulundurmak gerekir.
3-Üç kere:
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ الٓمٓ اَللّٰهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ اْلحَىُّ الْقَيُّومُ
“Bismillâhirrahmânirrahîm. Elif. Lâm. Mîm. Allâhu lâ ilâhe illâ Huv-el-Hayy-ul-Kayyûm.” denilmelidir.
Yani: “Er-Rahman ismiyle dünyada bizi rızkımıza, rızkımızı da bize ileten ve er-Rahîm ismiyle ahirette hassaten Mü'minleri esirgeyen Allah'ın ismiyle yaşıyorum, başlıyorum. Elif. Lâm. Mîm. Allah Teâlâ, Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan olmayandır. O, Zâtı’yla Hayy ve Diri'dir. Tedbîr ve Takdiriyle bizzat mahlukunu idare etmektedir.” demektir.
Sûre başlarında الٓمٓ “Elif. Lâm. Mîm.” gibi yer alan harfler Allah ile Rasûlü arasında sırların şifreleridir. Telaffuzu anında zihninde “Elif. Lâm. Mîm.” harflerini çadır, kendisini de çadırın direği olarak düşünen Mü'mine “Elif. Lâm. Mîm.” harfleri sığınak ve koruyucu olur.
4-Yine okuyacağı duayı çadır, kendinin de çadırın direği olduğunu düşündüğü halde yedi veya on bir kere:
حَسْبِىَ اللّٰهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
“Hasbiyallâhu lâ ilâhe illâ Huve, Aleyhi tevekkeltu ve Huve Rabb-ul-Arş-il-Azîm. Ve Lâ havle velâ kuvvete illâ Billâh-il-Aliyy-il-Azîm” denilmelidir.
Yani: “Allah bana kâfidir; Kendisi'nden başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur. O'na dayandım. Ve O, yüce Arş'ı tedbir eden kemâle erdiren Rabb'dir. Âli ve Azîm Allah Teâlâ'dan başkasıyla günah işlemekten, zararlı şeylerden dönüş, taat ve ibadet yapmak gücü aslâ yoktur.” demektir.
5-Üç kere:
سُبْحَانَ اللّٰهِ وَبِحَمْدِهِ عَدَدَ خَلْقِهِ وَرِضَاءَ نَفْسِهِ وَزِنَةَ عَرْشِهِ وَمِدَادَ كَلِمَاتِهِ
“Subhânallâhi ve bi hamdihi, adede halkıhi ve rıdâe nefsihi ve zinete Arşihi ve midâde kelimâtihi.” denilmelidir.
Yani: “Kelimelerinin mürekkebi, Arş'ının ağırlığı, Zâtı'nın rızası ve mahlûkunun adedince Allah'a hamdederim = överim, tesbih ederim; Şanı'na layık olmayan her vasıftan O'nu tenzih ederim.” demektir.
6-Yüz kere:
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ تَسْلِيمًا كَثِيرًا
“Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslîmen kesîrâ.” denilmelidir.
Yani: “Allâhumme! Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in ve âlinin ve ashabının üzerlerine lütuf ve rahmet yağmurları yağdır. Onu ve onları yücelt; çokça selam ve selâmetlerle emin kıl, temizle.” demektir.
7-Yüz kere:
سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
“Subhânallâhi velhamdu Lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu Vallâhu Ekber. Ve Lâ havle velâ kuvvete illâ Billâh-il-Aliyy-il-Azîm.” denilmelidir.
Yani: “Şânına layık olmayan tüm vasıflardan Allah Teâlâ'yı tenzih ederim. Ezelden ebede kadar bütün güzel övgüler O'na mahsustur.
Allah Teâlâ'dan başka, azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur. Ve Allah Teâlâ en yücedir, en büyüktür. Âli ve Azîm Allah Teâlâ'dan başkasıyla günah işlemekten, zararlı şeylerden dönüş ve taat ve ibadet yapmak gücü aslâ yoktur.” demektir.
“İlah” kelimesinin manası, mücerred “tanrı” demek değil, bilakis kendisine tapınılan, mahbûb = ciddî sevilen yahud zâtından korkulandır; Allah Teâlâ'dan başkası bu vasıflarla vasıflanamaz.
8-Yedi kere:لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ “Lâ ilâhe illallâh-ul-Halîm-ul-Kerîm.” denilmelidir.
Yani: “Allah'tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur; O kuluna son derece yumuşak muamele edendir; ve Kerîm'dir yani kulu ihtiyacını O'na arz etmediği halde kuluna son derece ikram ve ihsan ederek ihtiyacını giderendir.” demektir.
9-Yüz kere:
لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
“Lâ ilâhe İllallâhu Vahdehu lâ şerîke Lehu.
Leh-ul-mülku ve Leh-ul-hamdu ve Huve alâ kulli şey'in Kadîr.” denilmelidir.
Yani: “Allah'tan başka azabından korkulan, zâtıyla yahud nimetiyle sevilen ve Rabb olması sebebiyle tapınılan hiçbir ma'bûd = tapınılan yoktur. Kendisi Birtek'tir = O'nu birlerim; ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Ezelden ebede kadar bütün güzel övgüler O'na mahsustur ve O, her şeye gücü yetendir.” demektir.
10-Beş vakit namazlardan sonra üç yahud beş kere,
سُبْحَانَ اللّٰهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللّٰهِ الْعَظِيمِ وَبِحَمْدِهِ اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ العَظِيمَ
“Subhânallâhi ve bi Hamdihi Subhânallâh-il
-Azîmi ve bi Hamdihi, estağfirullâh-el-Azîm.” denilmelidir.
Yani: “Her türlü noksanlıklardan Allah Teâlâ'yı tenzih ederek; Kendisi’ni üstün ve güzel övgülerle överim; Yine her türlü noksanlıklardan Âli ve Azîm Allah Teâlâ'yı tenzih ederek; Kendisini üstün ve güzel övgülerle överim; Allah'
tan günahlarımın bağışlanmasını dilerim.” demektir.
Duaların altlarında “yani” diye yazmış olduğumuz duaların mealleri yekun olarak zihinde tutularak dualar okunur; hiç manayı düşünmeksizin de yapılırsa olur, lakin sevab azalır.
Kalbî zikir olarak Lafza-i Celâl ve لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ “Lâ ilâhe illallah” diye Kelime-i Tevhidden başka şer'an vârid olan zikirlerin hepsi, kıraat gibi kalb ile dilin birleştirilmesiyle yapılır.
Ezan ve kıraat gibi şer'an vârid olan bütün zikir ve duaların, Arabî telaffuzla yapılması şarttır.
Zira zikir ve duaların tesiri, Arabî olan lafızlara tahsis edilmiştir. Bunda birçok hikmetler vardır; iki tanesini açıklayalım:
a- اِلَيْهِ يَصْعَدُ الكَلِمُ الطَّيِّبُ “Güzel kelimeler Allah'ın huzur dergâhına yükselir.”
ayet-i kerîmesinde buyrulduğu üzere kulun ağzından çıkan her kelime muayyen bir anahtar kalıbını alır. Anahtar kalıbı, Allah Teâlâ'nın rahmet kapılarının birisini açar ve feyzini celbeder. Mesela:
“Ya Rabbî!” diyen kimsenin ağzından Allah Teâlâ'nın اَلرَّبُّ “Er-Rabb” ism-i şerîfi çıkar çıkmaz, net söylenmesi nisbetinde güzel sûret alır, anahtarlaşır; ihlas nisbetinde yer küresinin atmosferinden çıkar yükselir, Allah Teâlâ'nın onunla tecelli ettiği اَلبَرُّ “El-Berru” ism-i şerîfinin rahmet kapısını açar; اَلبَرُّ “El-Berru” ism-i şerîfinin hazinesinin feyzini, “Ya Rabbî” diyen kimsenin kalb, ruh ve zihni üzerine akıttırır. Diğer Esmâu-l-Hüsnâ buna kıyas edilmektedir.
Özeti, Allah Teâlâ'nın Rubûbiyyeti'ne içtenlikle inandığı halde اَلرَّبُّ “Er-Rabb” ismiyle yalvarana Cenâb-ı Hakk Teâlâ da اَلبَرُّ “El-Berru” ismiyle yani bütün lütuf ve ihsanıyla, keremiyle tecellî eder, kulunu kucaklar, kabul eder. Bu itibarla kulun اَلرَّبُّ “Er-Rabb” deyişi, Allah Teâlâ'nın, اَلبَرُّ “El-Berru” ism-i şerîfinin hazinesinin anahtarı olur.
Kendisine vahiy gelmeyen bir kul, hangi zikir ve duanın Rabb Teâlâ'nın hangi rahmet kapısını açacağını bilemez. Onun için zikir ve duaların Arabî telaffuzla söylenmesi şart koşuldu.Şübhesiz istenilen tesire ve vakte bağlı olmayan dualar ise, herhangi bir dille yapılabilir. Her insan kendi diliyle Allah Teâlâ'ya yalvarabilir. Çünkü Allah Teâlâ her dili bilir.
b-Arabî telaffuzla kulun ağzından çıkan her bir kelimeden fışkıran nur kıvılcımları, şeytan ve cinlerin üzerine, hatta mikroplara yağar ve yakar yahud tesirsiz kılar.
Bunu da vahiyle şereflenmeyen kul bilemez. Kaldı ki sevab almak da, Kur'an ve hadis lafzıyla belirlenmiş olan zikir ve dua lafızlarına mahsus kalmaktadır; tercemeler yerlerini tutmaz.
Her Mü'min, iman şuuru içerisinde yatağından kalkarken, tekrar yatağına gelinceye kadar yukarıdaki dua ve zikirlerle Rabb'ine yönelmelidir.
Kulun vakit duaları ve zikirle Rabb'ine yönelmesi, kendisiyle Yaratıcı'sı arasında alâkadarlık bağıdır. Alakadarlık bağına sarılması nisbetinde kul kabul dergahına çekilir.