Akîdet-ul-ÎMAN-8
Yine İbrahim Hakkı rahimehullah, «Akîdet-ul-Îman» adlı risâlesinde, aziz evladlara öğretmek için soru cevab olarak şöyle diyor:
Denilse ki: Farz nedir?
De ki: Allah Teâlâ'nın yahud Peygamber'in açık bildirdiği emrinin yerine getirilmesidir. Bu gibi farzın inkarı küfürdür, terki fâsıklık yani günahkâr olmaktır, azabı hak etmektir. Diğer ifadeyle farz, varlığı kesin, delili kesin olan Allah Teâlâ'nın emridir.
Denilse ki: Vacib nedir?
De ki: Emrin apaçık zâhirinden değil, ictihadla anlamış olduğumuz Allah Teâlâ'nın emrinin yerine getirilmesidir. Diğer ifadeyle vacib, varlığı kesin, delili zannî olan Allah Teâlâ'nın emridir. Şâfiîlere göre vacib yoktur.
Denilse ki: Haram nedir?
De ki: Allah Teâlâ'nın, kuluna «Yapma!» diye yasağının işlenmesidir. Diğer ifadeyle haram, apaçık kesin delille Allah Teâlâ'nın yasak ettiği şeydir; zina, katl, içki gibi. Yasağını helal sayan, kafir; işleyen de âsîdir.
Denilse ki: Tahrîmî mekruh nedir?
De ki: Tahrîmî mekruh, kesin delille değil ancak zihnimizle anlamış olduğumuz yani zannî delille yasaklanan Allah Teâlâ'nın yahud Peygamber'in yasakladığı şeyi yapmaktır. Varlığını inkar edenin kafir, hükmünü inkar edenin kafir olmadığı şeydir; kurban bayramının namazı gibi, boğazlanan kurban gibi. “Bunlar İslamda yoktur.” diyen kafir olur; “Vardır, fakat vacib değildir.” diyene bir şey gerekmez.
Denilse ki: Mübah nedir?
De ki: Mübah yahud helal, Allah Teâlâ'nın ve O'nun Rasûlü'nün yasaklamadığı, yemek, içmek, evlenmek gibi şeylerdir.
Denilse ki: Sünnet nedir?
De ki: Sünnet, farz ve vacibin dışında, vakte bağlı yahud bağlı olmaksızın, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yahud dört halîfesinin yaptığı yahud yapmasını tavsiyede bulunduğu şeydir.
Eğer söz konusu olan sünnet, müekked ise, inkarsız terki, vacibin terki gibidir; yahud sevaba nâil olmaktan, Peygamber'in şefaatine ulaşmaktan mahrum olunmasına sebebdir. Müekked değilse, işlenmesinde sevab vardır, terkinde terk-i edeb vardır.
Denilse ki: Farz-ı ayn nedir?
De ki: Yapılması her şahıs üzerine gereken şeydir; beş vakit namaz gibi. Hanefîye göre otuz iki farz vardır; gelecektir.
Denilse ki: Farz-ı kifâye nedir?
De ki: Herkese emredilen ve gereğini bir kişinin yapmasıyla sâkıt olan emrdir; hastayı ziyaret etmek, cenazenin levazımları gibi.
Denilse ki: Nafile nedir?
De ki: Nafile, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in gizlide yaptığı ve emretmediği şeylerdir. Terkinde bir şey yok, yapılmasında sevab var.
Denilse ki: Müstehab nedir?
De ki: Bid'at olmaksızın, salih ulemânın, müctehidlerin sevdikleri ameldir.
Denilse ki: Her farzdan önce farz nedir?
De ki: Her farzdan önce farz, amel = tatbîkattan önce işlenilmesi gereken amelin bilinmesi, öğrenilmesi, öğretilmesidir.
Denilse ki: Farzdan sonra farz nedir?
De ki: Amele ilgili bilgiyi, ilmi öğrendikten sonra aynı ilimle amel etmekle inanç ve i'tikâdı tatbik etmektir = ilmiyle amel etmektir.
Denilse ki: Farzın içinde farz nedir?
De ki: İlim ve amelde ihlastır.
Denilse ki: İhlas nedir?
De ki: Bütün amaçları, maksadları, Allah'ın rızasının kazanılmasına ve ahiretteki mutluluğa bağlamakta hiçbir şeyi karıştırmamaktır. Yahud ğarazsız, ivazsız, Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmayı amaçlamaktır. Bu amaçla bilfiil taat ve ibadeti icrâ etmek, haram ve tahrîmen mekruhlardan kaçmaktır.[[1]]
Denilse ki: Farzdan sonra farz nedir?
De ki: Farzdan sonra farz, yapılması gereken şeyleri yapmak, terki gereken şeyleri terk etmekten sonra, “Ya Allah Teâlâ kabul etmezse.” diye Allah'tan korkmaktır.
Denilse ki: Farz-ı kat'î nedir, farz-ı amelî nedir?
De ki: Farz-ı kat'î, varlığı ve delili kat'î olan şeydir; abdestte başın mutlak meshedilmesi gibi. Farz-ı amelî ise, mikdarında şübhe olandır; yine başın dörtte birini meshetmek gibi. Terk edilmesi hususunda, iki farzın arasında fark yoktur. Şu kadar ki, farz-ı kat'îyi inkar eden kafir olur, farz-ı amelîyi inkar eden kafir olmaz.
[[1]]Bu soru - cevabı biz ekledik.