بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

HADİS NO:32-33_İmanın Nuru

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbnu Mâce, Neseî, İmam Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Beyhakî'nin tah­ric ettikleri, Ebû Hureyre radıyallahu Teâlâ anhu'dan gelen hadîs-i şerîfte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لاَ يَزْنِى الزَّانِى حِينَ يَزْنِى وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَ يَسْرِقُ السَّارِقُ حِينَ يَسْرِقُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَ يَشْرَبُ الخَمْرَ حِينَ يَشْرَبُهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَ يَنْتَهِبُ نُهْبَةً يَرْفَعُ النَّاسُ اِلَيْهِ فِيهَا اَبْصَارَهُمْ حِينَ يَنْتَهِبُهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَ يَغُلُّ اَحَدُكُمْ حِينَ يَغُلُّ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاِيَّاكُمْ اِيَّاكُمْ

H.32: “Zinayı programlayıp yapmaya kesin karar veren şahıs, zina etmesi anında, mü'min olduğu halde zina etmez.
Çalmayı programlayıp yapmaya ke­sin karar veren şahıs, çalması anında mü'min olduğu halde çalmaz.
Hamr = aklı bozan şeyleri içmeyi prog­ramlayıp yapmaya kesin karar veren, içmesi anında mü'min olduğu halde içmez.
İnsanların ona değer verip göz kaldırdığı bir malı zorla almayı program­layıp yapmaya kesin karar veren, zor kullanması anında mü'min olduğu halde zor kullanmaz = ğas­betmez.
Sizden biriniz ğanimetten aşırmayı program­layıp yapmaya kesin karar verdiği zaman, aşırması anında mü'min olduğu halde aşırmaz.
Binaenaleyh son derece sizi sakındırırım, sizi sakındırırım.”

Hadîs şârihlerinden Hicrî 743'te vefat eden imam allâme Tîbî diyor ki: «“Mü'min olduğu halde zina etmez.” diye menfî imandan murad, hayâ' da olabilir. Çünkü hayâ', iman şu'belerinden biridir. Yani zina ettiği anda Allah Teâlâ'dan utanmaz demektir.

Şayed Allah Teâlâ'dan utansaydı ve Allah Te­âlâ'nın kendisini kontrol ettiğine, kendisiyle beraber olduğuna kesin hükümle inansaydı, bu çirkin işi irtikab etmezdi = işlemezdi.

Hayâ'nın ondan çıkması, sonra günahtan ayrıl­masıyla, imanla isimlendirilen hayâ'nın = iman nurunun tekrar kendisine dönmesini, İkrime radıyallahu Teâlâ anhu anlatırken parmaklarının birbirine geçirilmesiyle ve çıkarılmasıyla temsil buyurdu.

Nitekim İbnu Abbas radıyallahu Teâlâ anhu da, İkrime'nin sorusuna cevaben parmaklarının teşbî­kiyle konuyu sûretlendirdi. Ve binnetice, «hayâ’nın yokluğuyla iman şu'besinin birisinin yokluğu» demek olur.
فَاِنْ تَابَ عَادَ اِلَيْهِ هكَذَا “Şayed tevbe ederse kendisine döner; şöyle.” demekle sûretlendirildi = temsil buyurdu.
Gerek İbnu Abbas'ın teşbîkle imanın eserinin çıkmasını ve tevbeyle dönmesini sûretlendir­mesi ve gerekse
Deylemî, Tirmizî, Ebû Davud, Hâ­kim ve Beyhakî'nin tahric ettikleri,

اِذَا زَنَى اَحَدُكُمْ خَرَجَ مِنْهُ الاِيمَانُ وَكَانَ عَلَيْهِ كَالظُّلَّةِ فَاِذَا انْقَلَعَ رَجَعَ اِلَيْهِ الاِيمَانُ

H.33: “Sizden biriniz zina ettiği zaman iman ondan ayrılıp üzerinde gölge = şemsiye gibi oluverir. Günahından ayrıldığı zaman, iman kendisine döner.”
mealindeki Ebû Hureyre'nin hadîsinde bildirilen, imanın eserinin çıkıp şahsın tepesinde gölge = şemsiye gibi olması­nın zâhiri, tasdikten ibaret iman cevherinin kendisinin çıkmasını ifade etmez.
Ehli Sünnet vel'Cemaatin söz birliğiyle vardığı son kanaate göre de, ma'siyeti irtikab, kesinlikle mü'mini imandan çıkarmaz.
Zira «Ma'siyetten dolayı imanın çıkıp şahsın tepesinde durması ve kişinin günahından ayrılıp tevbe etmesiyle tekrar kendisine dönmesi»nin ifadesi, imanın sabit kalmasının açık izahıdır.

Aliyy-ul-Kârî, Tîbî ve tüm şârihlerin ifade ettikleri gibi, imanın asıl kendi nûru var; bu tasdik ve ikrardan ibarettir.

Ayrıca o nûrun aydınlığını temsil eden iman se­meresi ve neticesi var; hayâ', Allah'tan korkmak, mahluka şefkat ve dindarlık gibi.

Doğrusu, «iman-ı Billah» ve «iman-ı Lillah» olmak üzere her mü'minde iki kısım iman cevheri var­dır.

Birincisi yani «iman-ı Billah», tasdikten ibaret olup, imanın kendi cevherini ve imanın etrafında do­laşan şübhelerinin semerelerini de idare eder; bu cevher inkar ve nifaktan başkasıyla çıkmaz, yok ol­maz. Ahiret gününe iman da, «iman-ı Billah»a dahildir.

İkincisi, yani «iman-ı Lillah», tıbkı iman cevherinin etrafında dolaşan ve şu'belerinin semeresi sa­yılan hayâ', haşyetullah, mehabbetullah, ihlas gibi güzel ahlak melekeleridir; bu çıkar. Bunun çıkma­sıyla, haliyle yasaklanan günah işlenilir. Ahirete amaçları bağlama, bu şu'beye dahildir. Amacın zaif­leşmesiyle çirkinlik işlenir, demek olur.

Bu itibarla ma'siyet sebebiyle ayrılan, iman nû­runun = tasdik ve ikrârın asıl cevherinin kendisi de­ğil, ziyâsı ve semeresi olan hayâ', korku ve benzer semerelerdir.