بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Tevbeyi Unutmamalıyız 113-114. Beytlerin Şerhi

TEVBEYİ UNUTMAMALIYIZ

     Lüğat olarak tevbe, dönmektir. Dînî ıstılahta tev­be, günahtan bilfiil dönmektir. Lâkin bu dönüşün rü­künleri ve şartları vardır.

       İnsan beşer olması hasebiyle, çoğu zaman ğaf­lete düşer; kendisinde iman bulunduğu halde günah işler. Amma Allah Teâlâ, günah işleyenler için tevbe kapısını açık bırakır; ve tevbe edenlere, günahlarının bağışlanmasını va'deder.

            Şeytanın tuzaklarından biri de şudur: Günah işlemekte devam eden kimse: “Allah Teâlâ Ğafûr-ur-Rahîm'dir.” der. Sanki Allah'tan bir sened almış gi­bi, günahlarını hafif görür. Âsi insan. Bu görüş şeytanın büyük tuzaklarından biridir.

            Mü'minlerden tevbesiz ölen âsiye Allah'ın afuvu umulduğu gibi, azablandırması da umulur. Ehli Sünnet vel'Cemaat bunda ittifak ettiler. Amma tevbe edenleri Allah'ın afuv etmesi şübhesizdir.

            Günahları afuv ettiren tevbelerin birçok rükün ve şartları vardır. Bu risâlemizde sadece ittifakî olan şartları sayarız. Tevbe,

            1-Bilfiil işlenen günahı terk etmek,

            2-Önceden irtikab olunan günahlardan nedâmet ve pişmanlık duymak,

            3-Terk ettiği günaha bir daha dönmemeyi azim­lemek,

            4-Geçirmiş olduğu fırsatı tedarik etmektir.

       İşlenen günahta kul hakkı varsa, hakkı sahibine vermek veya helalleşmek, tevbenin şartlarındandır.

            İşlenen günah Allah Teâlâ'ya aid ise, tedariki mümkün olan yerlerde mesela namazda, kaza etmek; tedariki mümkün olmayan içki içmek gibi günahlarda, terk etmek ve istiğfar şartıyla tevbe sayılır.

            5-Günah arzuları geldiğinde yahud işlenilen gü­nahın hatırlanması halinde istiğfarda bulunmak da tevbenin şartıdır.

            Ehli Sünnetin ittifakıyla, küçük olsun büyük olsun, işlenen her bir günahın ardından tevbe etmek vacibdir. Tevbeden sonra tekrar günahına dönen bir kimsenin, önce yapmış olduğu tevbesi bozulmaz ve ibtal olunmaz. Sonradan işlemiş olduğu günah, yeni bir günah olduğu gibi, tevbesi de yeni bir tevbe olur.

            6-Allah'ın azametine karşı, ufak suçunu büyük görmek ve bununla beraber Allah Teâlâ'nın rahmetinden ümid kesmemektir.

            Bir Mü'min, kalbinde iman nuru olduğu halde günah işlemeye razı olmadığı gibi, tevbenin tehirine de razı olamaz.

            Şeyhlerimiz tevbe verirken, doğrusu müridinin elinde tevbe ederken: “Ya Rabbî! Ben pişmanım, yapmış olduğum bütün günahlarımdan. Keşke yapmasaydım. İnşâallah bir daha yapmam.” demekle tevbenin şartlarını dile getirirler.

            Günahından pişman olmanın manası, Allah Te­âlâ'nın azametine karşı kendini mahcub görmesi ve O'ndan afuvu dilemesi demektir.

            Evet, Mü'min, yaptığı günahından daima pişmandır. Yalancı, günahını ufak görür; tevbe ederken dahi günah işlemeyi arzular. İşte böylelerinin tevbesi tevbe sayılmaz. Tevbenin tevbe olabilmesi için, gü­naha dönmemeye azmetmek şarttır. Nitekim,

            Buhârî, Müslim, Tirmizî, Esfehânî ve İbnu Hib­ban'ın tahric ettikleri bir hadîs-i şerîfte İbni Mes'ûd radıyallâhu anhu şöyle buyurur: «Gerçek Mü'min bir kimse, günahlarını büyük görür. Sanki kendisi bir dağın altında oturmuş da, dağ üzerine düşecekmiş, altında kalacakmışçasına korkar. Yalancı bir kimse, sanki bir sinek burnuna konmuş da, eliyle onu kovar gibi müdafaada bulunur. Halbuki ben Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'den şöyle buyurduğunu işittim:لَلّٰهُ اَفْرَحُ بِتَوْبَةِ عَبْدِهِ المُؤْمِنِ مِنْ رَجُلٍ نَزَلَ فِى اَرْضٍ دَوِيَّةٍ مَهْلِكَةٍ مَعَهُ رَاحِلَتُهُ عَلَيْهَا طَعَامُهُ وَشَرَابُهُ فَوَضَعَ رَاْسَهُ فَنَامَ نَوْمَةً فَاسْتَيْقَظَ وَقَدْ ذَهَبَتْ رَاحِلَتُهُ فَطَلَبَهَا حَتَّى اِذَا اشْتَدَّ عَلَيْهِ الجُوعُ وَالعَطَشُ ثُمَّ قَالَ اَرْجِعُ اِلَى مَكَانِى الَّذِى كُنْتُ فِيهِ فَاَنَامُ حَتَّى اَمُوتَ فَوَضَعَ رَأْسَهُ عَلَى سَاعِدِهِ لِيَمُوتَ فَاسْتَيْقَظَ فاِذًا رَاحِلَتُهُ عِنْدَهُ عَلَيْهَا زَادُهُ وَطَعَامُهُ وَشَرَابُهُ فَاللّٰهُ اشَدُّ فَرَحًا بِتَوْبَةِ العَبْدِ المُؤْمِنِ مِنْ هٰذَا بِرَاحِلَتِهِ وَزَادِهِ “Allah Teâlâ Mü'min kulunun tev­besine; yiyecek içecek bulunmayan korkunç bir sahraya devesiyle beraber konup uyurken, devesi, üzerinde yolcunun yiyeceği içeceği olduğu halde giden, ve uyanınca, açlık ve susuzluğu şiddetleninceye kadar devesini arayan, –artık kendi kendine:– "Yerime dönüp ölünceye kadar uyuyayım." diyerek yerine dönüp, ölmek için başını dirseklerine koyan, ve uyanınca, birden bire azığı ve içeceği üzerinde olduğu halde devesini bulan adamdan daha fazla sevinir. Evet, işte Allah Teâlâ Mü'min kulunun tevbesine, devesini ve azığını bulandan daha fazla sevinir.”

            Hâsılı, Allah Teâlâ'nın azabından korkan, günahlarını hatırladığı zaman, güneşin sıcaklığını gören gül gibi solar, titrer. Solması ve titreyişi nisbe­tinde Allah Teâlâ onun mazeretini kabul eder, suçlarını örter.

            Ehli ilimden birçoğu: “Tevbenin makbul olması, kulun mahcubiyetine bağlıdır; kalbinde Allah korku­su ve mahcubiyet olduğu nisbette Allah Teâlâ'nın rızasını kazanır.” dediler.

            Ondan tevbe ile dönülecek günah; küfür ve şirk ise, sadece iman etmek kâfi gelmez. Bilakis imanla birlikte geçmiş küfürden pişman olmak da vacibdir. İşte tevbesi, pişmanlıktır. Bunu dahi Şeyh İbrahim Hakkı bize:

اَكَـرْ بَـــنْدَنْ كُفُرْ عَمْـــدًا خَــطَاءً صَـادِرْ اُولْدِيـــسَه

بَنْ اُولْ كُفْرِكْ جَمِيعِنْدَنْ بَرِى اُولْدُومْ لِوَجْهِ اللّٰهْ

«Eğer benden küfür amden hatâen sâdır olduysa

Ben ol küfrün cemî’inden berî oldum Livechillah

Eğer benden, kasden veya hatâen küfür sâdır ol­muşsa, hepsinden beri oldum; Allah Teâlâ'nın rıza­sını kazanmak için Kendisi'ne yöneldim.» demesiyle öğretti.

            Dinden çıkmaya sebeb olabilecek söz veya fiilin meydana gelişinde, tevbe bu şekildedir.

            Eğer günah; fısk ve isyan ise, tevbesini de şöyle öğretmektedir:

دَخِى شَرْعَه مُخَالِفْسَه اَكَرْ اَقْوَالُ و اَفْعَــالِمْ

بَنْ اَنْلَـرْدَنْ رُجُوعْ اِيتْدِمْ وَ تُـبْتُ قُرْبَةً لِلّٰهْ

Dahi şer'a muhâlifse eğer akvâl-u ef'âlim

Ben anlardan rücu' etdim ve tubtu kurbeten Lillah

Sözüm, fiilim, şeriate muhalifse, cümlesinden piş­manım; bilfiil döndüm. İbadet olarak Allah'a tevbe ederim.

             Küfür olmayan günahlar ise iki kısımdır:

             a-Allah Teâlâ'nın hakkıdır. Bu da üç kısımdır. Bi­rincisi sadece terki gereken günahlardır. Bu da ya­saklanmış bir günahı işlemekte tahakkuk eder; içki içmek gibi. Bunda tevbe, bir daha içmemeyi azimlemek ve içtiğinden dolayı mahcub olmaktır. İkincisi, yapılması gereken işlerdir; namaz, oruç gibi. Şer'i şerîf bunda sadece namaz kılmayı ve orucu tutmayı kâfi görmemiş; geçirmiş olduklarını kaza etmesini de emretmiştir. Şu halde terk edilen namazların tevbesi, bir de kaza etmesidir. Çünkü sadece namaza de­vam etmek, geçirdiği namazlar hakkında tevbe yerine geçmez. Üçüncü bir kısım günah daha vardır ki, onda tevbe, kefâreti vermeye bağlanmıştır; yemin ve zihâr kefâretleri gibi.

             b-İşlenen günahta kulun hakkı da varsa, bunda tevbenin manası, yukarıdaki şartlarla beraber, hak­ları sahiblerine vermektir. Mesela bir kimsenin, çal­mış olduğu malın, varsa aynını, yok ise değerini sa­hibine, sahibi yoksa mirasçısına vermesidir. Eğer mal sahibi veya mirasçısı bulunmazsa, haramdan kazandığını sadakaya vermek tevbe sayılır. Şayed fakirlikten dolayı buna da imkan bulunmazsa, mahcubiyet şartıyla Allah'ın afuvu umulur.