بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Dini ve İLmi ARAştırmalar Merkezi

Selbî ve ğayri i'tibârî sıfatlar yirmidir. 4.-8. Beytlerin Şerhi

Selbî ve ğayri i'tibârî sıfatlar yirmidir. Şöyleki:

بُولُنْمَزْ رَبِّمِكْ ضِدِّى وَنِدِّى مِثْلِى عَالَمْــدَه
وَصُورَتْدَنْ مُنَـــزَّهْدِرْ مُقَدَّسْـــدِرْ تَعَــالَى اللّٰهْ
Bulunmaz Rabb'imin zıddî ve niddî mislî âlemde
Ve sûretden münezzehdir mukaddesdir Teâlallah
Âlemde, Rabb'imin zıddı, benzeri, ortağı yoktur. Rabb'im Teâlallah, sûretten münezzehtir, paktır, yü­cedir.
            Bir şeyi tanımak, o şeyin ya zâtını görmek ya sıfatlarını bilmek yahud da zıddını görmek yahud zıddının sıfatını bilmekle mümkün olur.
            Allah Teâlâ'nın cinsi, nev'i, zıddı, Zâtı'nın görül­mesi, aklen de şer'an de mümkün olmayınca, O'nu Esmâi-l-Hüsnâsı'yla, sıfatlarıyla tanımak farzdır. İn­sana ilk farz da Allah'ı tanımaktır.
            Tanınan zâtın da, hakkında muteber olan ve ol­mayan birçok vasıflar vardır.
            Allah Teâlâ'yı da tanımamız için her şeyden ön­ce, O'nun şanına layık olmayan tüm sıfatları selbet­mek gerekir.
            Şeyh İbrahim Hakkı kuddise sırruh, manzûme­sinin başında, Rabb Teâlâ'ya inanmanın yollarını gösterdiği gibi, bu beytten itibaren Rabb Teâlâ'ya nasıl inanacağımızın yolunu da göstererek, her şey­den önce Rabb Teâlâ'nın tenzîhinin gerekliliğini açıklayıp selbî sıfatlarını sayıyor; şirkten kurtuluş için. Her mü'min, Allah Teâlâ'nın hakkında muhal olan selbî sıfatlarını bilmelidir ki şirke girmesin.

شَرِيكِـى يُوقْ بَرِيدِرْ طُوغْمَادِينْ دَخِـى طُـوغُورْمَـــدَنْ
اَحَدْدِرْ كُفْوِى يُوقْ اِخْلاَصْ اِيچِنْـــدَه ذِكْر اِيدَرْ اَللّٰهْ
Şerîki yok berîdir doğmadan dahi doğurmadan
Ehaddir küfvi yok İhlâs içinde zikreder Allah
Rabb'imiz, altı i'tibâriye ve sekiz subûtiye sıfatla vasıflandığı için şerîki, ortağı yoktur. Doğmaktan, doğurmaktan münezzehtir = paktır. Bir Tek'tir; dengi yoktur. İhlas Sûresi içinde Allah Teâlâ sıfatlarını böylece bildirdi.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Kureyş kabilesini, dolayısıyla insanların tümünü, Tevhîde= ikincisi olmayan ve aded içerisine girmeyen âlemlerin yaratıcısının Bir Tek olduğuna inanmaya =اَللّٰهُ اَحَدٌ «Allah Tek Bir'dir» kaziyesinin doğruluğuna hüküm etmeye, gerek Üzeyr, Îsâ gibi duaları makbul peygamberlerin, gerekse tabiî olaylarda sebeb olan gezegenlerin, tüm illet ve sebeblerin, yaratıcı olma­dığını, bilakis bunların hepsinin yaratılmış olduğunu, yeri göğü yaratanın bunları da yarattığını ilan ederek davet edince, Kureyş reisleri, Arab bilginleri şaşkın­lığa uğradılar; Peygamber'e gelerek şöyle dediler: “Bizi Kendisi'ne davet ettiğin ve Kendisi'nden korktu­ğun için aşırı derecede sevdiğin ve ismini söylediğin = andığın ve bu sebeble O'na tapmış olduğun Rabb'i­ni vasıfla, nedir O?”
Rabb Teâlâ'nın, “Nedir O?” cevabında vukû' bulmayacağını = mukabil olmayacağını bildirerek Allah Teâlâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e: قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ “Habîbim de ki: Sizin Kendisi'nden sor­muş olduğunuz O = Hakîkî Yaratıcı, Rabb, Ma'bûd'un ismi Allah'tır.” buyurdu. Yani Kendisi'ne davet etti­ğim ve Kendisi'nden korktuğum için aşırı derecede sevdiğim ve ismini söylediğim = her zaman andığım ve bu sebeble O'na tapmış olduğum Zât-ı Akdes Teâlâ'nın özel ismi «Allah»tır. Ferd'dir. Benzeri yoktur. Ortağı yoktur. Kendisi'ne işaret edilecek cisim veya madde de değildir. اَللّٰهُ الصَّمَدُ O'ndan bahset­tiğim “Allah, Sameddir = Kendi Varlığı Kendisi'ne kâfi geldiği için hiçbir şeye muhtac değildir, bilakis her şey Kendisi'ne muhtacdır.” Bütün İlletler, sebebler, illet ve sebeble meydana gelen şeylerin cümlesi, Kendisi'ne muhtacdır. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ “Kendisi ğayrini doğurmadı. Başkasından da doğurulmadı.” Kendisi başkasından, mesela cins ve nevi'den, illet ve sebeblerden oluşmadı, var olmadı. Ve hiçbir şey de, kısım, nevi', cüz olarak Kendisi'nden meydana gelmedi. Her şey «Ol» emriyle var oldu ve var olmak­tadır. Îcad emrini ve imdad yardımını kesmesiyle de, eşya yok oluverir. Kendisi Yaratıcı, Sâni' = Yapıcı, yoktan var edici olduğu için, وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ “Var ettiği mahluktan hiçbir şey Kendisi'ne denk değildir = olmadı.” Demek peygamberler insanları, «Allah var­dır» kaziyesine davet etmediler. Çünkü bu kaziye bedîhîdir = herkesçe malumdur ve aynı kaziyenin hükmü, bütün insanların ruhlarının, kalb ve akılla­rının derin merkezinde vardır = gizlenmekte = yer­leşmektedir.
Allah'tan başka ne varsa, ya cinstir ya nevi'dir. Yani, ya başkası kendisinden; veya kendisi baş­kasından meydana gelmiştir, ki nerde... nasıl... ne kadar... niçin... neyden?.. kelimelerine cevab olur. İşte Allah Teâlâ, bundan münezzehtir. Zira bu beş soruya sığan, ya enerjidir, ya maddedir, ya da ruhtur; mahluktur, masnû'dur, yaratılmıştır. Allah Teâlâ ise, Sâ'ni'dir, Yaratıcı'dır, Tek Bir'dir.
 
نَه جِسْـمْ نَـه عَرَضْدِرْ نَه مُتَـحَيِّزْ نَـه جَوْهَـرْدِرْ
يَمَزْ اِيچْمَزْ زَمَانْ گَچْمَزْ بَرِيدِرْ جُمْلَه دَنْ اَللّٰهْ
Ne cism ne arazdır ne mütehayyiz ne cevherdir
Yemez içmez zaman geçmez berîdir cümleden Allah
Rabbimiz Teâlâ, cisim değil, araz değil; bir mekâna, yer tutmaya ihtiyacı yoktur. Cevher de değildir. Yemez, içmez, üzerinden zaman geçmez. Hâsılı, mad­de ve sıfatlarının hepsinden Allah Teâlâ münezzehtir.
Zamanla yahud mekanla gizlenilebilen cevher, cismin, cüssenin kendisinden oluştuğu maddedir. İki madde birleşti mi cisimdir. Birleşmekliği arazdır. Her vasıf da arazdır. Madde, madde olmaklığından çık­maz; araz, araz olmaklığından, vasıf olmaklığından çıkar. Mesela, birleşen iki maddenin, birleşim, vasfı­dır, aynı zamanda arazdır, sûret alır, sûret de araz­dır; iki maddenin ayrılmasıyla yok oluverir. Bu sefer, ayrılmaları, birleşmeleri gibi araz olur.
İnsan, beden yapısıyla maddelerden terkibleş­miş = çorap gibi dizilmiş, en geniş kapsamıyla bina gibi döşenmiştir.
İnsan, hayvandan farklı olarak akıl, düşünmek, iyiyi, kötüyü birbirinden ayırt etmek kabiliyetini = gü­cünü kullanmaya sahib olmasıyla iradelidir; isteğiyle hissini fiile dökebilir yahud aksine çekinebilir.
İnsanda ayrıca ruh vardır. Ruhun var olmasının delili yine akıl ve iradedir.
Hayvanda hayat = hareket = çoğalmak var, ruh yoktur. İnsanda hem hareket, çoğalma vardır, hem de akıl ve irade vardır. Onun için mükelleftir. Do­layısıyla Rabb'imiz, araz olan

تَــبَــدُّلْـدَنْ تَـغَـيُّــرْدَنْ دَخِـى اَلْــوَانُ و اَشْــكَـــــالْــدَنْ
مُــحَـقَّـقْ اُولْ مُـبَـرَّادِرْ بُــودُرْ سَـلْـبِ صِـفَــاتُ اللّٰهْ
Tebeddülden teğayyürden dahi elvân-u eşkalden
Muhakkak ol müberrâdır budur selb-i Sıfâtullah
Maddeden enerjiye, enerjiden maddeye dönüşen cevher olmaktan, aynı zamanda renklerden, sûret­lerden, gerçekten O berîdir. Allah Teâlâ'nın hakkın­da düşünülmez selbî sıfatlar bunlardır.


نَه گُوكْلَرْدَه نَه يَرْلَرْدَه نَه صَاغُ و صُولْ نَه اُوكْ اٰرْدْدَه
جِـهَـتْـلَـرْدَنْ مُـنَــزَّهْدِرْ كِــه اُولْمَازْ هِيچْ مَكَــــانُ اللّٰهْ
Ne göklerde ne yerlerde ne sağ-u sol ne ön ardda
Cihetlerden münezzehdir ki olmaz hiç mekânullah
Gökler, yer; sağ, sol; ön ve arka gibi cihetlerden, Rabb'imiz Teâlâ münezzehtir. Cismi olmayanın ciheti de olmaz, mekanı da olmaz.

İzâfî ve hakîkî mevcud olmak üzere, "iki mevcud = var" vardır. İzâfî; nerde, nasıl, ne kadar, neyden, niçin kelimelerine cevab olabilen mahluktur. Var iken varlığında; yok iken yokluğunda dahi ğayrine muhtacdır; ruh, enerji, madde, cisim, sûret gibi.
Bunlardan her biri, üç cihetle Yaratıcı'sına delildir. Mesela, yoktan var olan ruh ve enerji ve her ci­sim, kemiyetleşip maddeye nakil... ve sonra belli bir nizama tâbi' olmalarında... hareket ve sükundan iba­ret varlıktan tekrar yok olmalarında... yahud şu ha­yattan bu hayata; şu sûretten bu sûrete naklolunmakta yine ğayrine muhtacdır....
Tabiî ki, özellikle var oluşundan sonraki niza­mında, ya maddelerin birleşmesiyle cisim olur, kuş gibi... Hareket verilir, uçuş gibi... yahud da kanat­larına renk verilir; şekil gibi... Başlangıçta zamana; hâlihazırda mekâna muhtacdır.
            Birinci ihtiyac, fâile; ikinci ihtiyac ise sebebe muhtacdır.
Aynı zamanda, cevher ve arazlar, hendesî sure­te ve şekle muhtacdır. Mesela uzun mu, kısa mı; üç­gen mi, kare mi... Bu dahi sebebe muhtacdır.
Böylece tüm mahluk birbirine sebebdir, birbirine muhtacdır; hiçbiri diğerine fail değildir.
Hepsinin fâili bir tek'tir: Allâhu Ehad. Bu ise hakîkî mevcuddur..